Göğ göcektim, gündönümü sararttı
Firez diye yakıyorlar çabuk gel
Vicdansızlar gözlerini kararttı
Can evimi yıkıyorlar çabuk gel

Bir sam vurdu habersizce, hayınca
Hangi dağ dayanır bu kadar hınca
Dışlığım gelmiyor sen olmayınca
Kara yere sokuyorlar çabuk gel

Mart Dokuzu ümidimi çaldırdı
Körpe, filiz dallarımı yoldurdu
Aprıl Beşi neyim varsa soldurdu
Toprağımdan söküyorlar çabuk gel

Her mektupta, her avazda, her ünde
Akıl susar, gönül zaten sürgünde
Hem çiy düştü hem kırağı bir günde
Beyaz ateş döküyorlar çabuk gel

Haziranda Koç Karını yağdırdın
Can özüme ayazını değdirdin
Bir çınardım, eğilmezdim, eğdirdin
Hasretinle büküyorlar çabuk gel

İbibik atınca dokuz taşını
Hem beni yedirdi hem de başını
Su eyleyip gözlerimin yaşını
Teneşirde yıkıyorlar çabuk gel
    KENAN ÇARBOĞA / SİVAS

ÖTEYİ GÖRMEK
 
Gördüm ki bütün yollar bir kavşakta son bulur,
Her bir yolda ayaklar izleriyle kaybolur,
Daha dün şuracıkta el eleyken iki dost,
Sanki hiç görüşmemiş, ayrı birer el olur.
 
Gördüm ki sular bile başlıyor azalmaya,
Güneş teslim oluyor karanlıktaki aya.
Geçmiş olan koskoca ömür küçücük bir an,
El sallamaya vakit kalmaz bile dünyaya.
 
Gördüm ki kimi insan kendinden de habersiz,
Uzatır tutamaz hiç, çünkü kolları elsiz,
Yapılacak bir işin faydası olmuyorsa,
Düşünmek neye yarar, olmuştur o değersiz.
 
Ey Eşrefî, baştaki göz kalbinden uzak meğer,
Nedir bilinecek şey, hiç sormadıysan eğer,
Yüzme bilsen de dahi, deniz her an dalgalı,
Her şeyin ötesini bilmendir, asıl değer.
 EKREM GÜRER/1985 İSTANBUL
 
SIR

Bir rüyâ gibi hayat, gelip geçiyor her gün,
Fâni olan şu insan, kâh neşeli kâh üzgün,
Gidiyor engin yüksek, yollarda eğri-düzgün,
Dün, bugün var idiler, belki sen de yarın gün.
 
Cana bir cânan gerek, hem dahi gönül gerek,
Bülbül tutmuş ağlıyor, gülümde yuvam gerek,
Şu dünya da fânidir, hayatı tatmak gerek,
Her pınarın suyundan kanıp içmemek gerek.
 
Gül açılır sevilir, bir acı söz dert verir,
Zengin fakir eşittir, genci yaşlısı hep bir,
Akıl denen küçük şey, bu sırrı nerden bilir,
Can cânandan geçmez, zaten aslı da birdir.
 
Söz açılır mecliste kimi mal der, kimi can,
Yalan dolan işleri bir gün anlatır cânan,
Büyük söz tutmayanı, neylesin yüce Sultân,
Ne can sever, ne cânan, yoksa birazcık imân.
 
Kimisi sarhoş olmuş, kimisi dağ dağ aşmış,
Kimi yatmış uyumuş, kimi çalışıp doymuş,
Hâkk'ın hoş düzenine karınca bile uymuş,
Her şeye boştur diyen, mutlak şeytana uymuş.
 
Hoş geldin dedilerse, güle güle de derler,
Daha varacak yer var, sır doludur bu yerler,
Gökyüzü büyük perde, içinde gezegenler,
Deniz bir başka ayna, orda da var gezenler.
 
Gecelerin sırrı ay, gündüzün sırrı güneş,
Aydınlık mükâfattır, günah karanlığa eş,
Aslını ve dinini bilmeyen olmaz kardeş,
Dengeler bozulunca toplum olur keşmekeş.
 
Yel eser, dünya döner, her şey düzenle sürer,
Alna yazılmış kader, su gibi akıp gider,
Şaşkın olan şu beşer, âlemde sefâ sürer,
Bir top kefen sonunda sırrı örtmeye yeter.
 
Dosta dâvet verilir, ayrılık dâvetsizce,
Haber vermeden girer melâike sessizce,
Kazâ olur bahane, can alınır gizlice,
Son durak, asıl mekân mezar olur derince.
 
Gönüller köprü olur, uzakta kalma diye,
Kalbi sunmuş anahtar, merhametli ol diye,
Yürüsün ayak ile, tutsun eliyle diye,
Akıl-fikir işte göz, Eşrefî görsün diye.
                             
 EKREM GÜRER/1979 ESKİŞEHİR