Şahmuratlı köyünden Nuh Dayı oğulları Hüseyin ve Basri ile bizim köyde Suna’nın Örene değirmen kurmuşlardı. Bizim köyden ve çevre köylerden üzerinde çuval yüklü kalabalık eşek heyetleriyle yabancı yabancı insanlar gelir, kalabalık bir mekan oluşturduklarından biz çocuklar da sürekli oralarda oynardık.
    Bazen bizlere çuval ağzı açtırırlar, zavar uğütenler ağazbağı falan isterlerdi.
    Eylül aylarının sonlarıydı galiba. Annemgil Balıklı mevkiinde bulunan bostanlığımızdan kumpür sökmeye gitmişlerdi. Ev bekçişi olarak da beni bırakmışlardı. Akif Hoca’nın oğlu Erdal, Hayri Emmi’nin Semih, Hekmet Dayı’nın Yaağap, Müttü Emmi’nin Ali, Dağlının Celal, Guduzun Çetin, Guddusünün Aydın, Gır Yılmazın Bekir falan yaklaşık ona yakın çocuk değirmenin yanında oynuyorduk. Üç tekerlekli bir motosikletle babayiğit, uzun sakallı, şeyh tipli, bakımlı ve güzel konuşan bir adam geldi. Dağarmenci Nuh Dayı bu adamın akrabasıymış. Adam da Şahmuratlı köyündenmiş. Sarım gurüm oldular. Bir peykeye çul serip oturdular. Bizde onlardan yaklaşık 50-60 metre uzaklıkta Kaşifin Osman’ın cevizlere sümtüleniyorduk. Ara ara taşlıyor, Fadime Bibi gelecek diye de her taş atışımızda değirmen yönüne kaçıyorduk.
    Birden gür ve okkalı bir sesle irkildik. Üç tekerlekli motosikletle gelen adamın sesiydi bu.
        - Çocuklar hele bir yanıma gelin bakalım…
    Koşarak adamın yanına geldik. Adam o kadar bakımlı ve hoca tipli ki, değirmene gelen adamlar bile etrafında saygıyla onu dinliyordu. Hepimizi hizaya dizdi ve…
    -Size sorular soracağım. Benim sorularımı kim bilirse onlara Arabistan Kedisi vereceğim. Moturlunun içinde iki eniği ile birlikte bir anaç Arabistan Kedisi var ki, Temrezli Köyünden adamın biri moturunan denişek, üstüne birde tarla veriyim dedi vermedim…
    Hepimiz heyecanlandık. Doğru mu bu yav falan diye endişeye kapıldık. Hemen Motosikletin yanına gittik ve gerçektende içinde hareketli hareketli kediler vardı.
    Torbanın içinde bile bişekil duruyorlardı. Hayran hayran baktık. Yarabbi zengin olacağız soruları bilebilirsek diye hepimiz birbirimizi itercesine hazırol vaziyette sıradaydık. Birbirimizi sıkıştırdıkça heyecandan adım adım Hoca adama yaklaşıyorduk.
    Adam her seferinde döşümüzden kahıyor ve biraz uzakta durun soruları bilirseniz vallahide billahide Arabistan kedilerini size vereceğim diyordu. Yalanmı söyleyecek yani koskoca sakallı adam. Bilirsek verecek işte diyorduk. İlk soru geldi..
        - Kimin kulusunuz, Kimin ümmetisiniz?
    Hep bir ağızdan yarışırcasına bağırdık.. Allah’ın guluyuh, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesselemin ümmetiyik…
    -Aferim lan aha şu oğlan hepinizden önce bildi ve doğru söyledi.. diye beni işaret etti. Havalara uçtum Yarabbi.
        -Arabistan Kedisinin birini o kazandı.. İkici soruyu soruyorum size iyi dinleyin… Bu soryu bilen Ala Kediyi alacak ki, bu kediye bi motur, bi vagınat, bi de mübzer verdiler vermedim. dedi. Yarabbi heyecandan göğsümüz fırlayacak gibi oluyordu. Şu yarışma hayırlısıynan bi biteydi, bi kazanaydım Arabistan Kedilerini, cibilliyetimiz rahat edecekti. …
    - İmanımızın şartı kaç?
    - 6 diye bağırdım. 15-20 kere de tekrar ettim. Ben bildim dedim. Başkası bildi dese hemen ağlayacaktım sinirimden. O adamda dürüstmüş hakkımı yemedi,
    - Ula vallaha aha gine şu oğlan bildi, aferim lan. Çok akıllı bi oğlanmış bu dedi. O gazınan ben tüm soruları bilirdim.
    -Üçüncü soruyu soruyom. Bu soruyu bilen de en birinci kediyi kazanacak. Bu kedi it gibi gapıyı bekliyo, goyun gudüyo, saabını sürekli kişifleyip, hastamı, sayrımı yohluyo. Tohdur kedisi diyolar buna Arabistan’da…
    Allahım… Yarabbim köşeyi döneceğim gurban olduğum Yarabbim. Bu kediyide kazanırsam tüm sülalemizin hayatı kurtuldu. Öleceğim yav heyacandan..