Şivemizi duyduğum her yerde tanır, insanımızı adeta yerel tabirle benzinden anlarım.
    Çünkü haddini bilen, cömert, yufka yürekli ve dost canlı olur gönüldaşlarım.
    Çocukluğumun kuralımıydı, yetişme kültürümüzmüydü bilemiyorum hep başkalarının mülkiyet haklarına, emek ve değerlerine saygıyla büyüdük.
    Büyükler hepimizin büyüğü, küçükler hepimizin küçüğüydü.
    Canlılara mübarek denir, yararlanılan, yararlanılmayan her şeyin adı nimetti.
    Koyunların, kuzuların, kuşların tavukların hepsinin bir adı olur, yüceltici ünvanlar takılırdı.     Sarıkız, sürmeli, alyanak, mengilli, vs..
    Şimdiki gibi işe yaramayana yok edici ilaç, işe yarayana hormon takviyesi yoktu.
    Hepsi Allahın lütfu ve doğanın parçasıydı.
    O zamanlar arkadaşlarımızla doğaya gezmeye gittiğimizde her tarla, her sınır başı, her bozkır bizlere bir ikramda bulunurdu.
    Kimisi işleme fığ ikram ederdi, kimisi güllü tapan, kimisi mantar, kimisi kangal, kimisi çiğdem, kimisi kızılca…
    ikramlar ikramlar…
    Yüzlerimiz dinç, gözlerimiz ferli, yorgunluk ve pısırıklık hissetmeyen canlı bir tempoda yaşardık.
    Adım başı pınar eşme, her ağaçlığın yanı yüzme yeriydi.
    Akarsular berrak, balıklar parlak renkliydi.
    Üzümler, meyveler, adlarını dahi bilmediğimiz farklı farklı çiçek ağaçları ve sürü sürü kuşlar..
    Bahçelerdeki sebzelerin kokuları duvarlardan dışarı taşardı.
    Her bostanlığın her bahçenin içi ve dış çevresi nakış nakış işlenirdi.
    Su arkları dahi estetik olur, insanların itibarları çalışkanlıkları ve üretkenlikleriyle parelellik taşırdı.
    Tembel insan kabul görmez, başarılı güzel ürün yetiştiren bilim adamı muamelesi görürdü.
    Domatesler, salatalıklar, fasulyeler, maydanozlar, soğanlar bir acayip albenili olurlardı.
    Allahım ne aromatik kokuydu, ne lezzetli ürünlerdi onlar.
    Hiçbir gübresi, hiçbir ilacı olmayan, sadece hava ve doğa….. 
    Bal arıları kondukları çiçekleri terk etmek istemezlerdi.
    Ben bu güzelliklerin hepsini Yozgatımızda yaşadım.
    Şimdi dünyanın neresine giderseniz gidin katkısız bir ürün, bakir bir doğa görebilirmisiniz.
    İşte bu yüzden ben bir Yozgat aşığı ve hemşehri sevdalısıyım.
    Sizlerle zaman zaman bir arada olmaya çalışacağım.
    Yazılarım gönüllerinize hitap ettiği müddetçe de yanınızda bulunacağım.
    O sıkıcı siyasetten, sanattan, spordan, aktüaliteden değilde bende sizlere hep nostaljik özlemlerimizden sunacağım. 
    Yerli kültürümüzün trajedik, dramatik ve mizahi yönlerini aktarmaya çalışacağım. Yerel şivemizi yaşatmak,, edebi yönümüzü ortaya çıkarmak, dünyanın her yerine dağılmış vefanın sembolü Yozgatlılarımızla kucaklaşmak bütünleşmek ve hatıralarımızla …evet yaa!… dedirtmeye uğraşacağım.
    Yaşadığım Sorgun Alcı Köyü nostaljisini örnekleme kullanıp, tüm hemşehrilerimizin benzer yönlerini anlatacağım.
    Bozok platosunda yaşam koşullarının benzer olduğu, vefa ve sadakatin kural olduğunu bildiğimden belki çoğunlukla Alcı Köyünün adı geçebilir ama siz kendi köyünüzü düşüneceksiniz.
    Bir karış ipin, bir demet gülü bir arada tutmaya yettiği gibi bende naçizane Yozgat sevdalılarını bileştirmeye çalışacağım..
    Hepimizin her yerde gönül rahatlığıyla “Ne Mutlu Yozgatlıyım Diyene” demesi dileklerimle…