Bir ikincisini yetiştiremediğimiz Ömer Seyfettin sahipsiz ve yapayalnız ölmüş, cenazesi hastanede kesilip biçilmiş ve arkadaşları bundan çok sonra haberdar olabilmişlerdi.      Türk edebiyatının hikayecisi ismi Ömer Seyfettin, 1884 yılında Balıkesir'in Gönen ilçesinde doğdu. Askeri mektepleri bitirdikten sonra orduya katıldı. Fakat bir müddet sonra bu vazifesinden ayrıldı. Kendini edebiyata adayan Seyfettin, şiir ve makaleler kaleme almasına rağmen hikayeleriyle öne çıktı.
150'yi aşkın hikâyeye imza atan Ömer Seyfettin'in eserlerinden en bilinenleri: Diyet, Kaşağı, Kütük, Başını Vermeyen Şehit, Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Falaka, Perili Köşk, Efruz Bey ve Bomba'dır. 1920 yılında şeker hastalığından rahatsızlanarak Haydarpaşa Hastanesi'ne kaldırılan Ömer Seyfettin'in son hikâyesi burada başlar.
Derin Tarih Dergisinde yer alan Ümit Bayazoğlu imzalı makaleye göre, Ömer Seyfettin 23 Şubat 1920'de şeker hastalığından ötürü son durağı olacak Haydarpaşa Hastanesi'ne kaldırılmış, 6 Mart 1920'de ise bu hastanede son nefesini vermişti. Bayazoğlu ünlü yazar Ömer Seyfettin'in hazin ölüm hikâyesini şöyle anlatıyor: Şeker hastası olmuştu ve daha kötüsü bu maraz hızla ilerliyordu. Fakat bundan ne kendisinin ne de o devir doktorlarının haberi vardı.
Olamazdı da zira o zamanlar diyabet ve insülin dünyada bile bilinmiyordu. Her doktora gittiğinde şekerin yaptığı eklem ağrıları için romatizma tedavisi uyguluyorlar ve çıkarken sıkı sıkı tembihliyorlardı: "Aman azizim bol bol portakal, madalina ye, üzüm hoşafı iç" diye.
Böyle diye diye 23 Şubat 1920'de yazarı bir daha kalkmamak üzere yatağa düşürdüler. Ve Ömer Seyfettin 6 Mart'ta Haydarpaşa Hastanesi'nde "Ah Selanik!" diye inleye inleye son nefesini verdi. Nümayiş gibi kalabalık ve öfkeli bir cemaatin huzurunda cenaze namazı kılındıktan sonra Kuşdili'nde Mahmud Baba haziresinde toprağa verildi. Cenazesinden bugüne iki hatıra kaldı. Birincisi, Mahmud Baba haziresinin üzerinden yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle mezarı kaldırılacak ve 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na nakledilecekti. Vefatından 19 yıl sonra kemikleri Asya'dan Avrupa'ya nakledildi.
İkinci ve en acısı, vefatından sonra cenazesi kimsesizlerin cenazeleri gibi Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne kaldırılmış ve orada görevli Sivaslı bir hademe tarafından karnı yarılarak otopsisi yapılmıştı. Kadavrasının fotoğrafını ise kütüphane memuru çekmiş, etrafında toplananlar ilgisiz nazarlarla fotoğrafçıya bakmışlardı. Halbuki önlerinde yatan edebiyatımızın usta kalemlerinden birinin cenazesiydi. Bu ayıp bize yeterdi.            .
Ömer Seyfettin'in hastanede kaldığı sürede sahipsiz olduğu düşünülür. Kimse onu tanımaz. Sahipsiz cesetlere yapıldığı gibi kadavra olarak kullanılır. Bu olay fotoğraflarla de belgelenmiştir. Ömer Seyfettin'in bu iç yakıcı görüntüleri (fotoğrafları)  tarihe geçer. Bu fotoğraflardan sonra öğrenciler incelemek amacıyla yazarın başını da keserler.
Kadavrasının fotoğrafını ise kütüphane memuru çekmiş, etrafında toplananlar ilgisiz nazarlarla fotoğrafçıya bakmışlardı. Halbuki önlerinde yatan edebiyatın usta kalemlerinden birinin cenazesiydi.