İslâm kardeşliği; bütün mü'minleri gönlün muhabbet iklimime alabilmek, kardeşinin sevinciyle sevinip derdiyle dertlenmek, zor zamanında tesellî kaynağı olup, gerektiğinde nefsinden fedakârlıkta bulunabilmekle gerçekleşir. Ayet-i kerimelerde, bu husustaki emirler çok açıktır:
"...O hâlde siz (gerçek) mü'minler iseniz Allah'tan korkun, (mü'min kardeşleriniz ile) aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlü'ne itaat edin." (El-Enfâl, 1)  "Hep birlikte Allâh'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın..." (Âl-i İmrân, 103)
İslam’da kardeşlik akide temeline oturtulduğu içindir ki, mü'minlerin arasını bozacak her türlü sunî ayrımlar ve böbürlenmeler de haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahili değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "... Hiç kuskusuz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (El-Hucurat, 49/13).
Kardeş olmak, arkadaş ve sadik dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak demektir. Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir anlamı olmaz. Kur'ân'ın öngördüğü kardeşlik, bütün bunları içeren bir muhtevaya sahiptir. Bir hayat biçimidir Islâm'daki kardeşlik. Dinde kardeşliğin en güzel numunesini Peygamber çağında Peygamberle birlikte yasayan seçkin sahabeler ortaya koymuşlardır. Muhacir-Ensar ilişkisi, kardeşliğin ne anlama geldiğini bizlere gösteren son derece mükemmel bir örnekliktir
Kuşkusuz mü'min gönülleri en sağlam ve köklü bir biçimde bağlayan bağ, iman ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağıdır. Bu, Cenab-ı Allah'ın mü'minlere bahşettiği en güzel nimetlerden biridir. Âyet-i kerimede bu durum söyle ifade ediliyor:
"Allah'in ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar" (Ali Imrân, 3/103)
Günümüzde nefsânî hesaplar ve dünyevî menfaatler uğruna nice gönüller arasına dargınlık, kırgınlık ve soğukluk girmekte; böylece cehâlet, bencillik ve duygusuzluk neticesinde İslâm kardeşliği gitgide zayıflamakta, maddeye esir olmak sefaleti, gönüllerde İslâm'ın feyiz ve ruhaniyetini âdeta eritip yok etmekteyiz..
Cenâb-ı Hak, her insanın gönül dünyasını bir yaratmamıştır. Bu sebeple topluluğun bulunduğu yerde görüş ayrılıklarının vaki olması  kaçınılmazdır. Önemli olan, her ayrılığı İslâm'ın telkîn ettiği kardeşlik ruhu etrafında bertaraf ederek ve gönüllerde kin ve hasedin oluşmasına mahal vermemektir. Kardeşliğin gereğini yapmaktır.
Mü'minlerin din kardeşlerinde gördükleri hataları düzeltmeye çalışırken kullanmaları gereken üslûp da çok mühimdir. Zira kullanılan kaba ve yanlış bir üslûp, kaş yapayım derken göz çıkarmakla neticelenebilir. Peygamber Efendimiz (sav) muhataplarında gördüğü bir hatayı onlara yakıştıramadığını hissettirecek şekilde son derece nâzik ve hassas bir üslûp kullanırdı.
"Mü'min, başkalarıyla hoş geçinir ve kendisiyle  de hoş geçinilir. Rabbimiz; mü'minlerin, birbirlerini yıkayan iki el gibi olmalarını arzu etmektedir. Birbirini yıkayan iki elden maksat ise, birbirinin maddî-mânevî noksanını telâfî etmek, sevinç veya hüznünü paylaşmak, aşırı istekten sakınmak, derdine ortak olmak, birbirine öğütte bulunmak, kusurlarını affetmektir.