“Gökler yarılacak, dünyamızı aydınlatan güneş dürülüp ışığını kaybedecek, doğuşu ile gökyüzünü süsleyen, gecelerimizi aydınlatan ay tutulacak ve güneş ile birleşecek”
“Gökyüzünde parıl parıl parlayan yıldızlar sönecek, dolu taneleri gibi dökülecek, yeryüzü dehşetli bir depremle sarsılacak, denizler kaynayacak, dağlar yerinden koparılıp pamuk gibi savrulacak. Kainatın bugünkü düzeni bozulacak yer ve gökler başka bir şekil alacak”
Kur’an-ı Kerim’de Mevla buyuruyor, “Her canlı ölümü tadacaktır” (Ali İmran 185)
“Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bile bulunsanız ölüm size yetişecektir.” (Nisa.78)
Allah’ın takdir ettiği zaman gelince görevli melek İsrafil “Sur” denilen bir şeye üfleyecek ve bundan çıkacak çok müthiş bir sesin tesiri ile (Allah’ın dilediği dışında) bütün canlılar ölecek yer ve göklerin düzeni bozulacak kainat yeni bir şekil alacaktır.
Kıyamet denilen bu olaydan bir süre geçtikten sonra Allah’ın emriyle İsrafil (a.s) “Sûr” a ikinci defa üfleyecek ve bütün insanlar yeniden dirilecek “Mahşer” diye bilinen toplanma yerinde toplanacaktır. Burada herkes Allah’ın huzuruna çağrılacak ve dünyada yaptıklarından dolayı sorguya çekilecektir.
“Kiramen Katibin” diye bilinen melekler tarafından iyilik ve kötülüklerin yazıldığı “Amel defterleri” insanın eline verilecek ve herkes dünyada yaptıklarının amel defterlerinde görüp okuyacaktır. İnsanlar dünyada ne ekmişse ahrette onu biçecektir. Biz buna “Ahiret” hayatı diyoruz. Yaratılmış olan her şeyin bir başlangıcı bir de sonu vardır. her canlı ölümü tadacak, yeni bir başlangıca adım atacaktır. Bu yeniden diriliş ile başlayacak olan zamana “Ahiret Günü” diyoruz.  Bütün canlıların öldükten sonra yeniden dirilmesine ve ondan sonra devam edecek olan sonsuz hayata inanmak imanın temel esaslarından birisidir.
İlahi Adalet tecelli edecek, herkes yaptıklarının hesabını verecektir. Dünyada nice iyi insanlar iyiliklerinin karşılığını görmeden, haksızlığa uğrayanlar, zulüm görenler hakkını almadan, zalimler de cezalarını çekmeden ölüp gitmektedir. Haklı ile haksızın, iyi ile kötünün ayrılacağı ve herkesin yaptıklarının karşılığını bulacağı gün ahret günüdür. İlahi adalet tecelli etmeden kimse yerinden kıpırdayamayacaktır.
Sevgili peygamberimiz buyuruyor; “Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz, ömrünü nerede geçirdiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp, nereye harcadığından, bildiği ile ne derece amel ettiğinden.”
Şu halde “Ölüm gelmeden önce ölünüz” düsturuna bağlı kalarak ölümü ve ahreti iliklerimizde hissedip, insanca yaşamanın gayretince ve çabasında olmalıyız. “Accilu bissalafi gable mevt” “Ölüm gelmeden önce namazda acele ediniz” ilahi buyruğuna da bağlı kalarak ibadet ve tatta aceleci olmak, ölüme her an hazırlıklı yaşamak temel düsturumuz olmalıdır.
Kaçıp durduğumuz “ölüm” bizi mutlak yakalayacağına göre, ölümden ve ecelden kaçmak mümkün olmadığına göre, geriye tek bir şey kalıyor, her an ölüme hazırlıklı olmak. Sağlam bir imana sahip olmak, iyilikte, güzellikte yarışmak ve her türlü kötülükten uzak olmak. Kimsenin malında, namusunda, ırzında gözü olmamak. Yaptığı her şeyi ölçülü yapmak ve kazandığı malın hesabını vereceğini bilerek hareket etmek.
“Ölüm gelmeden önce ölen insan” kötülüklere bulaşabilir mi? “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onun (karşılığını) görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun (cezasını) görür. (görecektir) (Zilzal Suresi 7-8)”
İlahi emri bizi uyandırmaya yetmiyor mu?
Evet ölüm gelmeden önce acele etmeyenler, ölümü uzaklarda hissedenler, hayata ve onun vesveselerine aldananlar mutlak ziyandadırlar. Bu duygularla diyoruz ki, “Ahlakınız güzel, kazançlarınız helâl, ibadetleriniz makbul, Cumanız da mübarek olsun”