ŞİMDİYE dek “piyon, ispiyon, eşantiyon, atraksiyon, enflasyon, devalüasyon, şampiyon” gibi sözcükleri duymuşsunuzdur; ama sanırım “zampiyon” sözcüğünü ilk kez duyuyorsunuz. Hemen belirteyim: Dilimizde böyle bir sözcük yok, ben uydurdum. Ancak cuk oturduğu düşüncesindeyim.
İlginç bir dönemden geçiyoruz.  Deyim yerindeyse dolar, avro (euro) dans ediyor bugünlerde. Öyle kıvrak dans ediyor ki bir türlü ayak uyduramıyor Türk lirası. Her iki para da sıçrıyor, zıplıyor, havaya atlıyor; bizde aşağıdan ona garip garip bakıp duruyoruz.
Döviz öylesine kıvrak, öylesine hareketli, öylesine tutulmaz ki izliyoruz yalnızca. Türk lirası değer yitirdikçe yitiriyor. Maaşlarımız eridikçe eriyor. Fiyatlar arttıkça artıyor. Enflasyon azdıkça azıyor. 
Döviz çiftetelli oynuyor, Türk lirası uzun hava çalıyor.
Akaryakıt fiyatları gün be gün artıyor. Benzinliklerde araç fazlalığından kaynaklanan kuyruklar (!) oluşmaya başladı. Marketlerde ürünler artık sınırlı sayıda satılıyor. Esnaf, sipariş edip parasını ödediği ürünü alamıyor. Kiralar, ev fiyatları uzaya fırladı. Ev sahipleri evlerini satmaktan vazgeçtiler. Çünkü döviz artışının hızına yetişemiyorlar. Piyasada bazı malların satışı durdu. Herkes pusuda bekliyor sanki. Gözler hep döviz artışında. Herkes vurgun peşinde.
Rasim Köroğlu kardeşimizin de bir şiirinde dediği gibi;
Akşam açıklandı yeni fiyatlar,
Sabaha kalmadan yine zam geldi.
Yarına kalırsa elbet bayatlar,
Bir günü dolmadan yine zam geldi.

Zehir etti bize zamlar hayatı,
Bıraktım tazeyi, aldım bayatı,
Her lokmanın aynı değil fiyatı,
Ekmeği bölmeden yine zam geldi.

Uzun söze gerek var mı arife,
Berberde asılı eski tarife,
İki katı para verdim herife,
Sakalı yolmadan yine zam geldi.

Zor denkleyip çıktım pazar parası,
Biraz ucuz gibi geldi şurası,
Nasıl oldu bilmem kaş göz arası,
Tezgâhı bulmadan yine zam geldi.

Biz memurlar, işçiler, dar gelirliler, çiftçiler, küçük esnaf ne durumdayız? Şaşkın, perişan, umutsuz bekleyip duruyoruz. Durduğumuz yerde gelirimiz eriyip duruyor. Biz ise çaresiz bekliyoruz.
Bakalım ülkeyi yönetenler ne yapacaklar?.. 
Ülkeyi yönetenler akıllılar. Fincancı katırlarını ürkütmek istemiyorlar. Dövizdeki bu artışa göre evlerde kullanılan doğal gazın yüzde 50-60, hatta daha fazla zamlanması gerekiyor. Ama bunu yapmak cesaret ister. Kuşkusuz ki geniş halk kitlelerinin damarına basmayı kimse istemez. Ama bunun da bir çıkar yolu var: Akaryakıta, sanayide kullanılan doğal gaza, elektriğe zam yaptınız mı olup biler. Böylece vatandaşın doğal gazına yapamadığınız zammı başka yollardan karşılarsınız. İyi akıl vallahi!
Allah’tan iktidar partisinin bazı milletvekilleri vatandaşa yol gösteriyorlar (!) Onlar da olmasa durumumuz hepten perişan (!) Diyorlar ki: “Ayda iki kilo et yiyeceğinize yarım kilo yiyin. Domatesi kilo ile alacağınıza bir iki tane alın. Turfanda meyve sebze almayın. Zaten bunlar sağlığa zararlı. Markete giderken çocuklarınızı yanınızda götürmeyin.” Bunlar ne güzel öneriler değil mi?..
Hani bir atasözümüz vardır: “Ele verir talkını (öğüdü), kendi yutar salkımı.” Oh ne âlâ. Olanağı olanlar istedikleri kadar yiyip içsinler, olmayanlar belli gram ya da tane ile.  Yok öyle nalıncı keseri gibi kendine yontmak!
Ülkeyi yönetenlerin bir an önce alması gereken önlemler var: Öncelikle dövizdeki bu inanılmaz artış durdurulmalı. Bu yapılamıyorsa enflasyondaki artış oranına refah payı da eklenerek memur, işçi, ve emeklilerin maaşlarına gereken zamlar yapılmalı. Çiftçinin girdilerini azaltacak önlemler alınarak üretimi artıracak destekler sağlanmalı. Küçük esnaf koruyup kollanmalı. Yeni çalışma alanları yaratılarak işsizlik en aza indirilmeli.
Unutmayınız ki gerçek patron halktır. Halk ne isterse o olur. Halkın sahip olduğu  “oy” gücü  her şeyin üstündedir. Halkı incitir, geçim sıkıntısı içinde bırakıp zora sokarsanız onun desteğinden yoksun kalırsınız. Çünkü egemenlik ulusundur. Ulus da kuşkusuz ki bu gücün farkındadır ve gerektiğinde kullanacaktır.