KIŞ,son bir haftadır kışlığını gösterdi. Yurdun dört bir yanında mevsim normallerinin üstünde soğuk ve kar yağışlı hava, salgın nedeniyle eve mahkûm yaşama alışmamak için direnen bizleri "Evde kal, üşütme, hasta olma." diye uyarıyor. 

Ancak yaşam öylesine akıyor ki; sıcak evlerimizde bedenlerimizi ısıtıyoruz ama yüreklerimiz buz kesiyor, üşüyor. 

Yaklaşık altı yıldır terör örgütünün elinde bulunan asker-polis 13 evladımızın şehit olduğu haberi dalga dalga yayıldı; sıcak evlerimizde çayımızı, kahvemizi yudumlarken yüreğimizin buz kesmesine neden oldu. Ardından, siyasilerin durumdan vazife çıkarma mantığı ile yaptığı açıklamalar geldi. Cumhurbaşkanı; şehit cenazeleri daha toprağa verilmeden, beş kişinin bile bir araya gelmesi yasak olmasına rağmen Rize'de ve Trabzon'da partisinin kongrelerine katıldı. Karadeniz şivesi ile konuştu, bir anısını da anlatınca kahkahalar kongre salonlarından taştı. 

Muhalefet, iktidarı sorguladı; iktidar, muhalefeti suçladı. Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu'na "Terbiyesiz adam" dedi, Kılıçdaroğlu'nun sözcüsü: "Bu hakareti Erdoğan'a iade ediyorum." dedi. Siyasiler konuştukça, oya tahvil edilmeye çalışılan şehitler, aileleri, şehitlere ağlayan toplum üşüdü, üşüdü...

Sıcak evinde çayını yudumlayıp varsa evlatları üşümesin, hasta olmasın diye alarmda yaşayan anne-babalar, fırtınanın savurduğu kardan çok, toplumun ve insan yaşamının nereye sürüklendiğini, ne yapılması gerektiğini, çözümün ne olduğunu düşünüyor. 

Son bir yıldır giderek artan işsizlik, yoksulluğun artırdığı intiharlara son bir haftada sadece Kocaeli'de 6 genç eklendi. Çözümsüzlüğün yarattığı çıkmazda yitip giden 6 can, ateş düşen 6 ev, yüreğine ateş düşen 6 ana-baba. O yüreklere düşen ateşi, ne eksi 10-15’lerdeki soğuk, ne acın acımızdır edebiyatı söndürebilir...

Sabah erken saatlerde yine hızlanan kar yağışı, alabildiğine soğuk hava. Bayiden eve gelene kadar buz tutmuş gazeteler, belki sıcak evimizde ısınacak ama içeriğindeki haberler nedeniyle üşüyor, saatler geçse de ısınmıyor. İlk sayfalarda şehit cenazeleri, al bayrağa sarılı tabutlar, önlerinde buz kesmiş havada yüreklerinden çıkan alevleri en çok kendileri hisseden anne-baba- kardeş-eş-çocuk yüzleri.

Buzu çözülmemiş sayfaları çevirdikçe, gazete ve ben birlikte üşüyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörü protesto ettiği için AK Parti iktidarı tarafından terörist ilan edilen mahkemenin tutukladığı bir gencin annesinin, AK Parti Sarıyer yöneticisi ve belediye meclis üyesi olduğu haberi yer alıyor soğuk sayfalarda. Anne, oğluna yönelik bu suçlamayı protesto için AK Parti’den ve meclis üyeliğinden istifa ediyor. "Ben AK Parti oylarıyla seçildim." diyor. CHP oylarıyla seçilip meclise giden CHP'ye, iktidar milletvekillerinin ağzıyla suçlama ya da hakaret eden vekillerden daha dürüst tavır alan AK Partili anne haberi bile çözmüyor yüreğimizi donduran gündemi. 

Odamın penceresinden bakarken yağan karın bahçedeki beyazlığına takılıyor gözüm. Çekerek'te geçen çocukluğum, gençliğimde dizlerimize kadar kar içinde oynarken üşümediğimizi hatırlıyorum. O yıllar insanların daha sıcak, yüreklerin insan sevgisi ile dolu olduğunu düşünüyorum. Karda kaymak için kullandığımız naylon poşetten çamaşır leğenine, arkadaş kahkahasından tek katlı evlerimizin bacasından sağa sola dağılan dumana kadar sahip olduğumuz her şeyin, ısınmamız için yettiğini hüzünle ve özlemle anımsıyorum. Hatıraların buğulandırdığı hislerle kardan adam yapmak için dışarı çıkan çocuklara bakıyorum. Penceresi kapalı odamdan Şair-Yazar Mehmet Uzun'un bir gün aksini söylemeyi istediğim şu dizelerini fısıldıyorum: "YÜREĞiNi ÖRT; iNSANLAR SOĞUK, ÜŞÜTÜRSÜN..."