Yozgat Bakım ve Rehabilitasyon Kurumu…
 Aç  sevgi  ve  hizmet  dolu  kucağını   bak , kim  geliyor...?  Yunus’tan  inciler.
  Karani’den  göz  yaşları  Bayram’ı  Veliden  samimiyet  Eyyüb’ün  yara  izleri.
  Yusuf’un  yırtık  gömleği.  Salih’in…  yanık  gönlü.
 Size  sizden  bak  kim  geliyor?. 
Belki de  güz  ayında  savrulan  harmanın  gülü  toz  olup  giden  külü ,  göz  yaşlarıyla  yoğrulan  mayası  tutmuş  Can..geliyor.
Engin  dağlarıyla ve   puslu  havanda  Rahmet  yağışınla  kıvrılan  yollarında.
  Habeşistan’a  giden  yanık  gönüllü.
  Güllere  benzemeye  çalışan  toza  dumana  karışarak  sağa  sola  savrulan, bir  o  kadarda    Kıtmir’e…  heveslenen   bir,  hiç…  geliyor.
  Sizi  Yaradan’a  gurban , onlara  deli…  demeyin  divane  oldular.
 Sabrı  bilmeyip  şükürden  aciz.  Yaz  aylarının  müjdecisi  Sarı  Çiğdem…  yanında  öksüz  oğlanla.  Sametler  Ahmetler  Mustafalar İzzet   Ayşe  fatıma.  O’nun…  çok  sevdiği  Haticeler , belki de  dağa  taşa  sığmayan  gönüllerde  taht  kuran  Senle…!  celallenen  cefa  ve  hepsinden de  önemlisi.
  Eeey…  vefa  neredesin  söyleyin,  sizce  kim  geliyor?..
Boz  kırlarına  rengarenk  açan  çiçeklerinle  süsleyip  gökyüzünde  yarışan , galaksilerinle  ayrım  yapmayıp  ahenkle  dans  ettiren   ve  yaralı  gönülleri  coşturup  biz’lerden  ben’i  çıkartıp  söküp  atıp  siz…  diyen.
  Dost…!  bizlere  her  türlü  sızılara  karşı  sabır  güç  ver.  Nur’u  kereminle  Rahmet  bereket  ver…
Salih’in…  gönlü  gene  coşkun  seller  gibi  akıp  gidiyor  bir  taraftan da  kendine  göre   gittiği  o  Kurumda…  yapıla  bilecek  ve  ne yapacaklarını  yeniden  gözden  geçirip  derin  hayallere  dalıyordu.
Yeni  bir  dünya…  içinde  kalacağı  Kurum’a…  acılar  ve  sızılarla da  olsa  geldiler. 
Salih’i  araba dan  indirdiler  “kederim  kaderim,  dediği  tekerlekli  sandalyesine…  bindirdiler.
  Bakıp  görelim  o  teker   nelere…  dönecekti.
Oğul  ve  gelin  Kurumda…  Sosyal  servise  geçerek  Salih’in  kaydını yaptırıyorlar.
  Salih  ise  sağı  solu  kameraya  çeker  gibi  kayıtlar  yapıyordu.  Salih’i  kalacağı  Kuruma…  kayıt  için  yanlarına  çağırdılar. 
Ali Güngör uzun boyu ve yakışıklılığıyla göz doldurarak. Büşra Ekiciyle fısıldaştı. 
Esma Koçsoy’a eliyle gel işareti yaparak diliyle hafifçe mırıldanır şekilde;
 “Çabuk sende gel  misafirimiz Salih beyi kaydedelim dedi.
  Sosyolok Ramazan Can hiçbir şeyle ilgilenmiyormuş gibi görünse de Salih’i tepeden tırnağa inceliyordu.
Pisigolok Burhan bey izinli olduğu için masası boştu.
 Büşra  ve Esma etkileyici  ve  güler  yüzleriyle  Ali’ye seslenerek bir diğer taraf tanda.  Salih’i  tekrar tepeden  tırnağa  şöyle  bir  süzdüler 
“Hemşirelere  haber  verin  Salih  beyi  revire  götürsünler  bir  muayeneden  geçirsinler , diyerek  yapılması  gerekenleri  sırayla  sevgi  dolu  yürekleri  ve  güler  yüzleriyle  sırayla  yapıyorlardı.
Bir  kaç gün  sonra  Salih’i  devlet  hastanesine götürülecek  tepeden  tırnağa  tedavi  yaptırılacağını  bildirdiler.
  Salih’i  hastaneye  götürecek Sağlıkçılar.
Niyazi Kaygısız bey  her  hastayı  o  hastaneye  götürdüğü için ona  “doktor  Niyazi”  diyorlar  kendisi bekar’ya belki böyle bir bayan eş bulur diye arkadaşları doktor diyorlardı.
Hemşire Fatma Karabulut Rıza Ünal’la tartışıyor. “Salih beyi ben hastaneye götüreceğim, diye.
 Burak Başer. Olmaz gardaşım Mehmet Enes yeni biz götüreceğiz tecrübesi artsın ,diyor.
Sümeyra Bulut  ve  Ayşegül Bozkurttan  ses çıkmıyordu.
Büşra İldemir  nasıl zayıflarım diye düşünürken.
 Sema Saygılı  “ah canım tatlım” diyerek sevgi ve güven sözcüklerini cömertçe kullanıyordu.
Hatice Ceylan şaşkın bir şekilde;
 “Aaa Salih amca geçen ayda yaptığımız benim düğünüme gelmeyen yazar Hamit amcaya ne çok benziyorsun.diyordu.
Baş hemşire…; “Beyim kızar diye odasından dışarı çıkmıyordu.
Hastaneye götürdükleri  arabanın  şoförü  Çallı köyünden Yakup bey  ismine  yakışır  şekilde  Salih’le  muhabbet  edip  “sizin köylü bi yengehanım… hanım vardı, diye tanışıyorlardı.
Oğul  babasına  seslenerek  gelinle  birlikte: 
-hadi  baba  her iş  tamam  yatacağın  koğuşa  geçelim  orayı da  bir  gör  bizde  eşyalarını  yerleştirelim  dedi.
Salih  hâlâ  günün ona  göre  yaşattığı  şokunu…  yaşıyor  ve  sağı  solu  ilgiyle  izleyip  mantıksızda  olsa  gelişi  güzel  sorular  soruyor  ve  aynı  koğuşta  kalacak  arkadaşı.  Ali…  beyi  tanımaya  çalışıyor onunla  konuşup  dertleşiyor  ve  anlattığı  ilginç  yaşamlarını  dinliyor. 
Ona  değişik  bir  o  kadarda  ilginç  sorular  soruyordu..
Oğul  babasına  yaklaşarak:
Baba  biz  birazdan  Rabbim  kısmet  ederse  gideceğiz  bekleme  salonuna  geçelim de  orada  biraz  konuşalım  dedi  ve  öylede  yaptılar. 
Biraz  sessizlik  biraz  gelişi  güzel  konuşmalar  derken  ayrılık  vakti  gelmişti  ,gelin: 
-Musa de  var mı  baba  biz  kalksak  akşamın  karanlığına  kalmayalım  dedi.
 Baba  boyun  büktü  mahzun  ve  kısık  bir  sesle:
- Müsaade  Rabbimden  evlat hadi  buyurun  selametle  gidin  dualarınızda  beni  unutmayın  dedi  ve  kaşlarını  eğdi.
Gidin  çocuklar  gidin  dünya  böyledir  işte  sevgiyle  konan  kuşlar  uçar  bir gün.
  Gidin  gidin  ama  arkanıza  dönüp  bakmayın  yanan  yüreğinizin  acıları  canınızı  daha  çok  yakar.
  İstemeyerekte…  olsa  bıraktığınız  babanızın  ve  çaresizliğini  görmeyin.
  Uçan  kuşlar  uçmaz  olur.  Sabahın  seher  yelleri  esmez  bülbülleri  ötmez.
  Sıcaklığıyla  yakan  güneş  ısısında  belki  cimrilik  eder.  Hadi  selametle  gidin.
  Dua  kuşlarınızı  uçurun  hep  özgürce  uçsunlar  ne  olur  hiç  konmasınlar. 
Salih…  gene  yalnız  kaldı  içine  kapandı. 
Hiç  bir şey  düşünmüyor,  istese de  düşünemiyordu  adeta  kilitlenmişti. 
Bir  görevli  geldi  koğuşuna…  alıp  götürdü.
 Salih  için  için  birazda  sesli  ağlayarak  gözlerinden  taşan  yaşlarıyla  gönül  bahçesindeki  kuruyan  güllerini  suladı.
  Arsızca  büyüyen  ayrık  otu  gibi  büyüyen  kötülükleri de  bolca  dilinden  düşürmeyen  tövbeyle…  gene  gönlüne  bahçıvanlık  yapıyordu.
Ali  oda arkadaşı…  Salih’in  yanına  geldi  Salih’in  göz  yaşlarına  dayanamıyordu.
  Kısa  zamanda  aralarında  sevgi  saygıya  dayanan  bir  arkadaşlık  oluştu.
Ali  kendi  karma  karışık  hiç de  iyi  gitmeyen  geride  kalmış  yaşantısını.  Kaybettiği  aile  bağını  bir  tesbih  boncuğu  gibi  dizerek  anlattı.
  Romen…  asıllı  hep  doğru  sandığı  ama  yanlış  işler  peşinde  koştuğunu  ve  hep  kaybettiğini.
  Sonunda  felç  olup  bu  Kuruma…  gelmek  zorunda  kaldığında  ve  daha  neler  neler.
  İşin  garibi  yaptığı  yanlışları.  ballandırarak  anlatıyordu  Salih  bir  anda  hafifte  olsa  tebessüm  ederek:
-Seninde  hiç  doğru  yaptığın  iş  olmamış ki  be  kardeşim  bu  yüzden  kaybetmelerin  gayet  normal  diye  bildi.
Aslında  iyi  bir  insandı.  Ali  ama  yetişme  tarzı  aile  ortamı  ve  çevre  o  hatalı  yanlış  işlere  zemin  hazırlıyor  ve  yanlışları  öyle  bir  hale  getiriyor ki , onlara  doğru  kabul  ederek.
  Böyle  inanıp  çok  rahatlıkla  yanlış yapıyordu,  kumar  oynamak  aşırı  alkol  almak  uyuşturucu  doz  vs  sonuç  doz  aşımı  felç  olup  ve  Kuruma.  gelmek. 
Derin  bir  sohbet , yanlıştı  doğruydu  derken  akşam  yemek  saati  gelmişti.
  Şopar  lakabıyla  anılan  Ali…  bir  anda  “iyibe  iyibe yaa  ağabey  hadi  yemeğe  çıkalım.
Bu kadar  ağlamak  sızlanmak  yeter.
  Bu  derin  sohbetin  ardından  “karnım  acıktı,  diyerek   birlikte  yemek  haneye  çıktılar…
Selam ve dua’larımla.