Öğrencilerden tarihi canlandırma! Öğrencilerden tarihi canlandırma!

İslam’ın üzerine inşa edildiği  en önemli temellerden birisi  de Hak prensibidir. Hak kavramı  genellikle, bir bölüşüm ve paylaşım söz konusu olduğunda daha fazla öne çıkar. İnsan ise, yaratılışı gereği toplu yaşamak ve ihtiyacı olan bir çok şeyi başkalarıyla paylaşmak  zorundadır. Bu paylaşım da  bir takım hak ve yükümlülüklere özen göstermeyi gerektirir. 
Bunun için yüce dinimiz İslam, Allah -insan, insan-insan ve insan-diğer varlıklar arasındaki ilişkileri hak esası üzerine inşa etmiştir. Özellikle, insan hakkını dokunulmaz kabul etmiş ve bu hakkın ihlaline karşı birçok maddi ve manevi müeyyide getirmiştir. Bu sebepledir ki, hak denilince öncelikle kul ve kamu hakları anlaşılmış ve bu haklar hak sahibiyle helalleşilmediği sürece ahirette Allah (c.c.) tealanın affetmeyeceği suçlar  olarak ilan edilmiştir. 
Kur’an-ı Kerimde  bu konuya işaretle şöyle buyrulur: “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları,  hakimlere –idarecilere-  (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara, 188). “ Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaretin dışında mallarınızı (haksız ve haram) yollarla aranızda (alıp vererek) yemeyin. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 29) . Bu   ayetlerde özellikle “başkasının malı” ifadesi yerine “mallarınızı” denmek suretiyle, “milli servete” dikkat çekilmiştir. Bir kişiyi ilgilendiren ferdi haktan hareketle  bütün  toplumu ilgilendiren ve atalarımız tarafından “tüyü bitmemiş yetim hakkı” olarak ifade edilen toplumsal hakkın önemine dikkat çekilmiştir. Zira tecrübeler göstermiştir ki, mali haksızlıklardan özellikle hırsızlık, gasp, zimmete para geçirme, mahkemeyi aldatma, rüşvet, adam kayırma gibi davranışların getirdiği felaketler; bütün  toplumun fesadına sebep olmaktadır. Dahası bunlar hak ihlali yapanı ebedi iflasa sürüklemektedir. Bu çerçevede Peygamber efendimiz (SAV),  ile  arkadaşları arasında şöyle bir konuşma geçer: “Müflis kimdir biliyor musunuz? Sahabe-i kiram dediler ki: Bizce müflis parası ve malı olmayandır. Peygamber efendimiz: Ümmetimden gerçek  müflis   o kimsedir ki, kıyamet günü namazla, oruçla, zekatla gelir. Şuna sövmüş, buna iftira etmiş, bunun malını yemiş, şunun kanını dökmüştür. Buna şu iyiliğinden, şuna bu iyiliğinden verilir. Eğer iyilikleri, verilmesi gerekenlere yetmezden tükenirse, borçlu olduğu kimselerin hatalarından alınır ve ona verilir. Böylece sevapları bitmiş, günahları ise artmış olur. Neticede bu kişi, iflas etmiş olarak cehenneme sürülür.”(Müslim, Birr, 59 )  
Bilhassa devlet malında, yetimin, yoksulun, genç-yaşlı herkesin  hatta doğacak çocukların bile hakkı vardır. Allah’a ve ahiret gününe inanan, Peygamber efendimizin ümmeti  olan  hiçbir mümin, fert veya kamuya ait   hak veya mala haksız yere el uzatmaz  ve dahası helal saymaz.                      
O halde,  geleceğinde asla şüphe olmayan ve hiçbir ayrıcalığın söz konusu olmayacağı, zerre kadar da olsa, her şeyin ortaya konup hesabının görüleceği o çetin günde; Yüce Allah’ın huzurunda iflas edenlerden olmamak için, hakka riayet öncelikli hassasiyetimiz olmalıdır. Haksız kazanca asla el uzatmadan rızkı helal yollardan kazanma gayret ve çabası içinde olmak İslam ve  Müslümana yakışan tavırdır. Haklarını bilerek veya bilmeyerek ihlal ettiğimiz kimselere, haklarını iade edip onlarla helalleşmek, selim bir kalp ile huzura dönme ve cennetin anahtarıdır.       

Editör: TE Bilişim