BU ceza bize yeter;
Ramazanlık günü iki köylü kavga eder, her ikisi de birer eşeğe binerek Yozgat’ın yolunu tutarlar. Önde giden kişi öfkeyle sigarayı yakar, dumanını savurarak yoluna devam eder.
Arkadan gelen hasmı oruç olduğu için tabakasını yanına almaya gerek duymamıştır. 
Önünde giden hasmı sigaradan her nefes çektiğinde burnunun direği sızlar, eşeği nodulluyarak yetişmeye çalışır, öndeki de yol vermemek için aynı taktiği uygulamaktadır. 
Sonunda dayanamaz ve hasmına seslenir; “bir sigara da bana sar, yola bırak” der.
Adam tabakayı çıkarır, kalınca bir sigara sarar ve yola bırakır.
Sigarayı ağzına alır ve başlar aranmaya. Çakmağı da almamış. 
Bir kez daha seslenir, “şooo daşın dibine ya çakmağı bırak, ya da orda dur da şu sigaramı yak,” der. Önde giden köylü eşekten iner ve cebinden çakmağı çıkarıp birkaç saat önce kavga ettiği adamın sigarasını yakar ve şöyle der; 
Daha Yozgat’a varmadan birbirimize muhtaç kaldık, ikimizde Orucu yedik, altmış biri hak ettik. Bu ceza ikimize de yeter, haydi barışalım” artık, diyerek köylerine geri dönerler.
***
Eyyy Derekemal halkı, var yurdunun kıymetini bil;
Ramazan ayı yine böyle İlkbahara rastladığı bir dönemde herkes çift çubuk işleriyle uğraşıyor, çok mecbur kalmadığı sürece de şehre, kasabaya gitmeye fırsat kalmıyor, herkes kendi yağıyla kavruluyor.
Bir gün köy muhtarı işi icabı atına binerek sabah erkenden ilçesi Sarıkaya’nın yolunu tutmuş.
Güneş doğarken Yukarı Tekke köyüne varır, baksa ki insanlar camiden çıkıyor. 
Kendi kendine yorumlamaya çalışır, “Sabah namazı desem, güneş çoktan doğmuş, bu saate sabah namazı kalmaz. Öğle namazı desem, gün daha yamacımda. Bu köyde bir hal var ya, hadi hayırlısı'' diyerek camiden çıkan cemaate doğru atını sürer, “Hayırdır Tekke’liler, bu saatte camide ne işiniz var?''
-Ne demek ne işiniz var, sen Müslüman daal misin, sizin köyde Bayram Namazı kılınmıyor mu?
-Ne bayramı, ne namazı ya?
-Ramazan Bayramı!
Muhtar Yukarı Tekke köylülerine fırsat vermemek için, “siz geç kalmışınız, biz erken kıldık” der, atını köyüne yönlendirir.
Köyünü yamaçtan görünce de; “Ey Derekemal… Var yurduyun kıymetini bil, otuz ramazan geldi geçti de ruhun bile duymadı!'' Der.
***
Zöhürsüz Oruç;
Yozgat Merkeze bağlı Kavurgalı köyünde Hasan USLUKILIÇ Amcamız vardı, mekanı Cennet olsun. Nasrettin Hocayı aratmayacak öyküleri vardı. 
Bir Ramazanlık günü hanımı Fadime Abla sahura geç kalkar. Tandırı yakayım, beze alayım bazlama açayım derken vaktin iyice yaklaştığını fark eder ve kocası Hasan Ağayı uyandırır, “herif geç kalmışım ben bazlamayı ederken sende orada karnını doyurmaya bak.” Der.
Tam Hasan Ağa bazlamanın birini dürüm yapar, ağzına götüreceği vakit Hoca ezan başlar.
Hasan Ağa aldırmaz, bir taraftan bazlamaları yer bir taraftan da hocaya sohranır…
-Hoca bu zabah Ezeni öyle alelacele okunmaz, biraz daha ağdalandır, ağardan al, diyerek serzenişte bulunur.
Gündüz köy odasının önüne varır, köyün tüm ihtiyarları oradadır. Sanki tembihleşmişler gibi; “Hasan Ağa hayırdır, kötü kötü yürüyon, hasta mısın?''
-Sormayın konşular, zöhürsüz oruç tuutyom…
-Yav Hasan Ağa Ezan okunana kadar bir iki bazlama yiyemedin mi?
-Yedim, yemez olur muyum, dokuz tana anca yiye bildim!