BİZ Türkler ilginç karaktere sahip bir milletiz.
Attığımız dayağı ballandıra ballandıra anlatırız da, çektiğimiz zulümleri, yediğimiz tokatları çabuk unutur, hiç anlatmayız.
Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı tarafından 1915 olayları “sözde” Soykırım olarak dillendirmesiyle birlikte herkes etkili ve yetkili ağızlardan bir tepki bekledi. Ülkemizdeki kimi tarihçilerimiz iktidarın güdümüne girdiğinden çoğunluğu da susturulduğundan ağzı çirkef saçan ABD Başkanı Joe Biden’e usturuplu bir cevap verilemediği kanaatindeyim. Ülkemizdeki Hukuçu ve Avukatlar bile ağızlarını açamaz hale geldiği için Türk milleti olarak organize bir tepki veremedik vesselam. İsterdim ki, Tarihçi Profesörlerimizin yanında Uluslararası hukuk alanında ihtisas yapmış kişiler tarafından toplu bir kınama kararı alınsın, Başta ABD ve Avrupa Devletlerindeki konunun muhatabı kişilerle paylaşılsın. Maalesef tek adam rejimi ne kadar sindirildiğimizi bir kez daha ortaya koydu.

Neydi şu Ermeniş meselesinin aslı?  

Osmanlı Devletini yıkarak, Anadolu topraklarını pay etme çabasına düşenler, 1878 Osmanlı Rus harbi sonrasında asırlardır birlikte yaşadığımız azınlıkları cesaretlendirmek maksadıyla masa başında çizilen haritalarla,  “tebaayı sadıka” olarak dillendirdiğimiz gayrı Müslim vatandaşlarımızı Türk halkına karşı silahlandırıp, sözde; “Büyük Ermenistan” söylemleriyle Hıncak-Taşnak terörür örgütlerini teşkilatlandıranlar, Rum vatandaşlara ise, “Pontus Cumhuriyeti” adıyla devlet kurma sözü verenler, hayalleri hüsrana dönüşünce, yeni oyunlar yeni piyonlar bulmakta pekte zorlanmamış gözüküyorlar. Belli ki bir asır öncesi yediği darbeler neticesinde Çanakkale’den bir gece yarısı gizlice kaçanların kuyruk yaralarına kurt düşmüş.

Ey Türk Milleti!!! Düşmanını unuttuğun gün, nefesini ensende hissedersin, bu gerçeği unutma!  

O yıllarda düzenledikleri haritalara bakıldığında; Bugünkü Yozgat İl sınırları, hem Ermenilerin hülyası, hem de Rum Pontuscuların rüyası olduğu açıktır. Hâlbuki Anadolu topraklarında bulunan Rumlar ve Ermeniler XVII. yüzyıldan itibaren, doğudan Ermeniler, Yunanistan, Ege Adalarımdan Rumlar gelerek Anadolu'nun şehir ve kazalarında koloniler meydana getirmişlerdir. Bunlar, askerlik yapmadıkları ve azınlık şuuru taşıdıkları için, zamanla çoğalmışlar ve bulundukları yerin en zengin ve müreffeh yaşayan insanları olmuşlardır. Ticari hayat ve esnaf teşkilatlarının hemen hemen tamamını ellerinde bulundurdukları için, yabancı araştırmacıların ilk temas ettikleri kişiler bunlar olduğundan, nüfusun çoğunluğunu meydana getirdikleri intibaını vermişler ise de gerçekte böyle değildir.                                       
Yunanistan’ın kurulmasıyla birlikte özellikle Yozgat’ın da içerisinde yer aldığı İç Anadolu coğrafyasında yaşayan Rumların tamamına yakınının 1906 yılında Balkanlara göç ettiği belgelerle sabittir. 

Ermenilere gelecek olur isek; 
Islahat Fermanı’nın yayınlanmasıyla birlikte gayrı Müslimlere tanınan ayrıcalıklar sayesinde kendi okullarını kurmuşlar, inanç ve ibadetlerini gerçekleştirmek için kiliseler, havralar, sinagoglar yapmışlar, kendi dillerinde yayın organları çıkarmışlar, Türkler ise onların mallarını, canlarını korumak için asker olmuşlardı. Halk dilinde 93 Harbi olarak ta bilinen Hicri;1293, Miladi 1877-78 yıllarında yaşanan Osmanlı Rus Harbi sonrasında Balkan topraklarında yaşadığımız ağır toprak kaybı ve Plevne karamanı Osman Paşan’ın Ruslara esir düşmesiyle birlikte Ermeni örgütleri cesaretlenerek ilk ayaklanmayı Maraş’ta gerçekleştirme cesaretini kendilerinde bulmuşlar,  Ermeni komiteciler bir yandan Anadolu’nun merkezinde bu tür eylemler gerçekleştirirken, diğer taraftan da Anadolu’nun pek çok yerinde isyan çıkarmaya başladılar. Birçoğu İstanbul merkezli örgütlerce organize edilen bu olaylar, 1895 yılında bir zincirin halkası gibi Anadolu’yu tedirgin eder hale gelmiş, Ermeni tedhiş cemiyetleri bu yıl içinde, Zeytun (Süleymanlı), Sivas, Divriği, Trabzon, Elazığ, Eğin, Kayseri, Develi, İzmit, Akhisar, Erzincan, Trabzon, Zeytun, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Maraş, Urfa, Erzurum, Diyarbekir, Siverek, Malatya, Elazığ, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Antep, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat şehir merkezi ve bağlı yerleşim alanlarında ayaklanmalar çıkardılar.
19. Yüzyılda Ermeni sorununun ortaya çıkartılması ile Osmanlı Devleti’nin Ermeni nüfusu bulunan bütün yerleşim alanlarında birbiri arkasına ayaklanmalar ortaya çıkmıştır. Ermenilerin örgütlendikleri ve Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandıkları bölgelerden biri de Yozgat olmuştur. Orta Anadolu’da küçük bir yerleşim alanı olan Yozgat’ta Ermeni ayaklanmalarının ortaya çıkması, gerçekte Ermeni ihtilal hareketlerinin ne denli etkili bir şekilde yayıldığını göstermektedir. Zira, Ermeniler Çapanoğulları yönetiminde bulunan Bozok Sancağı'nda ticaret ve sanatın gelişmesi için uyguladığı özendirici politikalarla şehre çekilmişler ve kısa sürede Ermeni nüfusu büyük artış göstermişti. 1837 yılında şehre gelen Poujoulat şehirde 1000 Ermeni nüfusu bulunduğunu bildirmektedir.1914 resmi sayımlarında tespit edilen 13.970 kişilik nüfus dikkate alındığında 77 yıllık bir zaman diliminde Ermeni nüfusunun büyük gelişme gösterdiği gözlenmektedir. Bu nüfus artışı hiç şüphesiz ki, bölgede yaşanan huzur ve refahın bir sonucudur. Nitekim, bir çok seyyah çok açık ifadelerle Ermenilerin yaşantıları ve zenginlikleri hakkında bilgiler vermişlerdir. Öyle ki, bu huzur ve refahın bir sonucu olarak şehirde hemen hemen hiçbir suçun işlenmemiş olduğu da yine belgelerden ve seyyahların ifadelerinden anlaşılmaktadır. Kısacası, Yozgat ile ilgili bütün veriler 1893 yılı öncesine kadar bölgedeki Ermeniler ile Türkler arasında büyük bir uyumun olduğunu açıkça göstermektedir.
Daha sonraki yazım “Yozgat Kilise Hadisesi”  ile devam edecek...
***
Başsağlığı; 
Değerli Yazar Mustafa ÇİFTÇİ ve Kültür Müdürümüz Hüseyin ÇİFTÇİ Beyin Babalarına, Sürmeli Gazetesi sahibi Mehmet ve Orhan KALABALIK kardeşlerimizin Annelerine ALLAH’TAN Rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.