Karabulut, hibrit ve genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) karşı geliştirdiği stratejilerle sağlıklı beslenmeyi teşvik ediyor ve bu süreçte bilimsel verilerle desteklenen projeler yürütüyor.
Behçet Karabulut, Topçu köyünde sahip olduğu 7 dönümlük arazide, 5 dönümlük çilek bahçesi ve 2 dönümlük alanda ata tohumlarıyla çeşitli sebzeler yetiştiriyor.
Karabulut, domates, fasulye, mısır, patlıcan, kavun, kabak, biber ve salatalık gibi ürünlerin üretimini tamamen doğal yöntemlerle gerçekleştiriyor.
Ürettiği tohumları, Türkiye genelindeki çiftçilere ve bahçe sahiplerine ulaştıran Karabulut, ayrıca sosyal medya üzerinden de sağlıklı beslenme konusundaki bilgilerini paylaşıyor.
Karabulut, ata tohumlarının geleneksel tarım yöntemlerinin bir parçası olduğunu vurguluyor. Üretim sürecinde, bu tohumları belli aşamalardan geçirerek kalitesini artırdığını ve doğal yollarla çoğaltıldığını belirtiyor.
“Ata tohumları, coğrafyaya uyum sağlamış ve doğal savunma mekanizmalarına sahip tohumlardır. Hibrit ve GDO’lu tohumlar ise dışa bağımlılığı artırır ve sürdürülebilir tarımı tehdit eder” diyen Karabulut, bu nedenlerle ata tohumlarını tercih ettiklerini ifade ediyor.
Karabulut, kimyasal tarım uygulamalarının sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.
Karabulut, özellikle fosfor bazlı gübrelerin içeriğinde bulunan arsenik ve kadmiyum gibi ağır metallerin, bitkilerde birikerek insan vücudunda sağlık sorunlarına yol açtığını belirtiyor.
Karabulut, “Bu ağır metaller, bitkilerin köklerinde ve gövdelerinde birikiyor ve insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Kadmiyum gibi ağır metaller sindirim yoluyla vücutta birikerek kronik hastalıklara yol açabilir” diyor.
Kimyasal gübrelerin ve ilaçların insan sağlığı üzerindeki etkilerini minimize etmek amacıyla tamamen doğal yöntemler kullanan Karabulut, “Kimyasal tarımda kullanılan maddeler, ağır metaller ve kanserojenler içerebilir. Bu nedenle, doğal tarım yöntemlerine geçmek ve kimyasal kullanımını en aza indirmek önemlidir” ifadelerini kullanıyor.
Permakültür ve Sürdürülebilir Tarım Tarım arazilerinin yüzde 40’ının çölleşme riskiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Karabulut, bu durumun gıda krizine yol açabileceğini belirtiyor.
“Gelecek Toprakta” isimli girişimiyle vatandaşları bu konuda bilgilendirdiklerini ifade eden Karabulut, mikroorganizmalarla uyum içinde çalışarak toprağın verimliliğini artırmaya çalışıyor.
Karabulut, “Doğa ile uyumlu yaşamak gerekiyor. Toprak, ekosistemdeki bir zincirin parçasıdır ve bu zincire zarar verilmemelidir” diyor.
Son bir yıldır agrohomeopati üzerine çalışmalar yürüten Karabulut, bu yöntemin bitkileri doğal maddelerle hastalıklardan koruduğunu ve düşük maliyetli çözümler sunduğunu belirtiyor.
Agrohomeopati, bitkilerin çeşitli hastalıklara karşı doğal tıbbi bitkiler ve minerallerle korunmasını sağlayan bir yöntem olarak öne çıkıyor. Karabulut, bu konuda Türkiye genelinde 250 kişilik bir ekip oluşturduklarını ve ilerleyen dönemlerde bu yöntemin kullanımını yaygınlaştırmayı hedeflediklerini ifade ediyor.
Behçet Karabulut’un sürdürülebilir tarım anlayışı ve doğal üretim yöntemleri, hem yerel hem de ulusal düzeyde etkili bir model oluşturuyor.
“Gelecek Toprakta” adı altında yürütülen bu projeler, doğal ve sağlıklı tarım uygulamalarının önemini vurgularken, gelecekte daha sağlıklı nesiller yetiştirmek amacıyla çalışmalarını sürdürüyor.