KURUM ve kuruluşların kalkınma planlarını, yol haritalarını, stratejik planlarını ve buna bağlı tasarlanan iş ve eylemlerini nitelikli kılan unsurlar arasında en önemlisi, belirlenen vizyondur. Öngörülen hedeflerin aydınlatılması ve yakın gelecekte nerede olunacağının iyi analiz edilmesi yani ileriye dönük projeksiyon tutulması, mensuplar ile birlikte hareket etmesi gereken paydaşların da anlayabileceği nitelikte bir vizyona bağlıdır.
Bütün şehirlere yayılmış olan ve toplumun göz bebeği hâline gelen üniversitelerin geleceğe ilişkin ortak ülkülerine kaynaklık edecek olan ise Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından belirlenen vizyondur.
Teşkilatı, görev, yetki, sorumluluğu ve çalışma esasları 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile düzenlen YÖK, 6 Kasım 1981 tarihinde kurulmuş ve 1982 Anayasası'nın 131. maddesindeki; "Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile" de gerekçelendirilmiştir. Kuruluşundan bugüne geçen 40 yıl içerisinde sürekli artan üniversite sayısıyla YÖK’ün yükü ve YÖK’ten beklentiler de artmıştır.
Geçen zaman içerisinde farklı düzey ve alanlarda yükseköğretim faaliyeti yürüten kurumlar değişim ve dönüşümler yaşamış ve yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş hâline gelen YÖK çatısı altında buluşturulmuştur.
Kuruluşundan sonra çokça tartışılan ve siyasi tartışmalar ile öğrenci eylemlerinin de hedefi olan YÖK’ün ilk başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı, 1981 yılından 1992 yılına kadar kurumu 11 sene yönetmiştir. Bu görevi en uzun süre yürüten kişidir. Daha önce yurt içinde ve yurt dışında edindiği mesleki tecrübeleri ile Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü görevlerini yürüterek kazandığı deneyimi kurumun yapılandırılmasında muhtemelen çok olumlu katkı sağlamıştır. YÖK Başkanlığı Dönemi içerisinde zihnimde yer eden en belirgin çalışmalarından birisi, Ankara’da yer alan ve ilk vakıf üniversitesi statüsünde 1984 yılında kurulan Bilkent Üniversitesinin ortaya çıkartılmasıdır. Kuruluşundan bu yana ülkenin en prestijli üniversiteleri arasında yerini hep korumuştur.
YÖK’ün 1992 ile 1995 yılları arasında başkanlığını yürüten Prof. Dr. Mehmet Sağlam Dönemi ise belli başlı şehirlerde var olan üniversitelerin farklı illerde de yaygınlaştığı ve yeni üniversitelerin açıldığı yıllardır. Kendisi dekanlık ve rektörlük görevleri yürütmüş olan deneyimli bir akademisyendir. Toplam üniversite sayısı 1987 yılında 29’a ulaşmışken 1992 yılında 50’nin üzerine çıkmış ve 1994 yılında 56 olmuştur. Açılan üniversiteler ise bulundukları şehirlerde farklı canlanmalara etki etmiştir. Şu anda pek çok üniversitede görev yapan ve uluslararası deneyimi olan akademisyenler, o yıllarda yurt dışına lisansüstü eğitim için gönderilen gençlerdi. Üniversitelerin çoğalmaya başlamasıyla, kalite tartışmalarının da gündeme geleceği görülmekteydi.
Daha sonra Prof. Dr. Kemal Gürüz, 1995 ile 2003 yılları arasında YÖK başkanlığını yürüttü. Bu görevi ikinci sırada en uzun süre (8 yıl) yürüten kişidir. Kendisi dekanlık ve rektörlük görevleri ile TÜBİTAK gibi kurumların başkanlığı ve YÖK bünyesinde değişik görevlerde de bulunarak deneyim sahibi olmuş bir akademisyendi. O dönemler “28 Şubat” atmosferinde üniversitelerde istenmedik olayların yaşandığı zamanlardı. Vakıf üniversitelerinin açılmasıyla 2003 yılında toplam üniversite sayısının da 77’ye ulaştığı zamandı.
Devam eden yıllarda 2003 ve 2007 arasında YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç oldu. Uluslararası birikimi ve rektörlük gibi üst yönetim deneyimine de sahip bir akademisyendi. Bu dönem sonunda 85 tanesi devlet üniversitesi, 30 tanesi vakıf üniversitesi olmak üzere Türkiye’de üniversite sayısı 115 oldu. Üniversitesiz ilin kalmadığı sene 2007 senesi olmuştur. Bazıları birden fazla olmak üzere her şehrimiz bir üniversiteye sahip olmuştur. Fakat aklıma takılan bir nokta hâlen canlılığını korumaktadır. Doksanlı yılların başında kurulan üniversiteler adına zorunlu hizmet yükümlülüğü ile yurt dışına gönderilen gençlerin o üniversitelerin gelişimine katkı vermesi yolu izlenirken, en son yıllarda kurulanlar için böyle bir strateji uygulanmamıştı. Bunun nasıl bir zayıflamaya sebep olacağının ne ölçüde öngörülebildiği ve ne derecede çözüme kavuşturabildiği yeterince net değil.
YÖK Başkanlığı görevini yürüten beşinci sıradaki isim Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’dır. Kendisinin 2007 ile 2011 yılları arasında bu görevi yürüttüğü süre içerisinde 50 yeni üniversitenin daha kurulması ile Türkiye’de üniversite sayısı 165’e ulaştı. Doğal olarak üniversite sayısının artışıyla iş yükü de artacak ve yeni tartışmalar da başlayacaktı. Bunun başında kalite ve uluslararasılaşma da vardı. Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturmayı hedefleyen bir reform sürecini ifade eden Bologna Süreci daha çok konuşulmaya başlandı. Sürece katılmanın zorunluluk olmadığı fakat süreç içerisinde yer almanın da kazanımlar sağladığı ve avantajlar sağlayacağı biliniyordu. Uluslararasılaşma boyutu ve bununla ilişkili kalite unsurları üniversitelerde daha çok konuşulmaya başlandı.
YÖK’ün 2011 ve 2014 yılları arasında başkanlığını Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya yürüttü. Daha önce rektörlük deneyimi olan bir isimdi. Üniversite sayısı 170’lere ulaşarak artışını devam ettirmiştir. O dönem; yükseköğretim için yeni yasa tartışmalarının yaşandığı, uluslararasılaşma, kalite, öğrenci hareketlilikleri, öğrenci değişim programları gibi konuların ön plana çıktığı yıllardı.
YÖK’ün başkanlığını yürütenler arasında 7’nci sırada, 2014 ve 2021 yılları arasında 7 yıl yürüten ve bu süre bakımından da en uzun yöneten 3’üncü kişi Prof. Dr. Yekta Saraç’tır. Kendisi YÖK üyeliğine başladığı 2005 yılı itibarıyla kurumla yakından tanışarak başkanlık yaptığı zamana kadar da YÖK bünyesinde görevler üstlendi. “15 Temmuz” darbe girişiminin yaşandığı süreçlerde görevi yürütmüştür. Yine bu dönem içerisinde 2015 yılı itibarıyla Türkiye’de ilçelerde de üniversitelerin kurulduğu bir döneme girilmiş ve üniversite sayısı artışını devam ettirerek 180’i geçmiştir. “Yeni YÖK” vurgusu ön plana çıkmıştır. YÖK için değişim ifadeleri anlamında yapılan açıklamalar ortaya çıkmıştır. Yükseköğretim Kalite Kurulunun kurulması, Yükseköğretimde Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Projesi gibi çalışmalar üniversitelere ve topluma yansıtıldı. Bunların yanı sıra üniversitelere öğrenci yerleştirilmesinde pek çok bölüm ve yeni üniversite için tercih sorunu da kendisini bu yıllarda iyiden iyiye gösterdi.
YÖK’ün kuruluşundan bu yana farklı sürelerle başkanlık yapan akademisyenlerin açıklamaları ve ortaya koydukları çalışmaları hem akademik camiada hem de kamuoyunda ilgiyle izlendi ve izlenmeye devam edilmektedir.
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürütmekteyken 30 Temmuz 2021 tarihinde YÖK Başkanlığına atanan Prof. Dr. Erol Özvar, 200’den fazla üniversitenin kesişim noktası olan bir kurumun yönetimini üstlenmiş oldu. Eklenen yeni problemlerle birlikte üniversitelerde sürükleyici vizyonların da ortaya konması gerektiğinin farkında olduğu izlenimini verdi.
Üniversite rektörleriyle gerçekleştirdiği ilk buluşmasında paylaştığı "YÖK'ün Geleceğe Dair Yeni Vizyonu" ile ilgili 10 Eylül 2021 tarihinde yaptığı açıklamalarında pek çok üniversitenin birer başarı hikâyesinin olabileceğine olan inancını vurgulayarak yeni dönemde bu başarı hikâyelerinin inşa süreci olacağına dönük değerlendirmelerde bulundu. Dolayısıyla altını çizdiği konularda hazırlıklı olduğu ya da hazırlık çalışmaları yapacağı anlamını çıkartabiliriz.
Yeni dönem için yükseköğretimde takip edilecek yeni vizyonun; genel hatlarıyla yükseköğretimde büyük veri, istihdam odaklı üniversiteler, akademik üretkenlik, güçlü akademik performans, üniversite-sanayi iş birliğine dair yeni modeller, üniversitelerin uluslararası etkileşimleri ve bilgi diplomasisinin yaygın kullanılması konularından oluşacağını anlıyoruz. Bu konuların bugüne kadar YÖK bünyesinde konuşulan ve üniversitelerde üzerinde durulan pek çok önemli konuyla ilişkili olduğu açıktır.
Bu konuların her birisinin yeni başlıklar altında ele alınmaya ve tartışılmaya namzet olduğunu düşünüyorum. Üniversitelerde var olan çalışmaların bu başlıklar etrafında gözden geçirilmesi geciktirilmemelidir. Tanımlayıcı değerlendirmelerin yanı sıra yapılacak eleştiriler de çok değerli katkılar sağlayacaktır. Ulusal düzeyde yapılacak toplantılarda, kurumların ilgili birimlerinde görevli olanlarla hem akademik hem de diğer kesimlerden konuya ilgi duyan kişilerin beraberce bu konuları ele almaları faydalı olacaktır. Yerele dönük beklenti ve ihtiyaçların gerçekçi biçimde ortaya konması da her il bazında üniversitelerin yapacağı çalışmalara bağlıdır. İfade edilen yeni vizyon doğrultusunda üniversitelerin bulunduğu bölgeleri daha canlı hâle getirmesi temel bir misyonudur. Türkiye gerçeğinde üniversiteler daha fazla ön plana çıkacaktır. O sebeple yerel dinamikler ve yerel medyada da çokça tartışılacak gibi gözüküyor.
Üniversitelerde açık yüreklilikle ele alınacak konular hızla gelişir ve problemler de daha kolay çözülür. YÖK’ün yeni vizyonu buna müsait ve buna muhtaç diye düşünüyorum. Katkı vermek ise hepimizin sorumluluğudur.