İki gazeteci.
Can DÜNDAR ve Erdem GÜL.
Adana’da durdurulan MİT tırları ile ilgili olarak bir haber yaptılar. 
Haklarında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.
Tutuklandılar.
Bu haber nedeniyle 92 gün tutuklu kaldılar. 
Tutuklu iken Anayasa Mahkemesine başvurdular.
Dediler ki; kişi hürriyeti ve güvenliğimiz zedeleniyor. Basın hürriyeti çiğneniyor. Düşüncemizi açıklama ve yayma hakkımız elimizden alınıyor. 
Anayasa Mahkemesi karar verdi. Bu kişilerin tutuklanması, “hak ihlalidir” dedi.
İstanbul mahkemesi iki tutukluyu derhal salıverdi.
Cumhurbaşkanı.
Anayasa Mahkemesinin bu kararını beğenmedi. Saygı duymuyorum dedi. Bir şey daha söyledi:    
” Uymuyorum ” dedi. 
Oysa Anayasanın 138. Maddesi vardı ve diyordu ki; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.”
Saygı duymamak tamamdı da, uymamak nasıl olacaktı?
Cumhurbaşkanımız yargı kararına uymayacaksa biz niye uyacaktık ki?
Bizde uymayalım. Hatta oldu olacak saygı da duymayalım. 
Kirasını ödemeyen kiracının tahliyesine mi karar verildi? Tanımayalım.
Karısını dövdüğü için evden uzaklaştırılan koca! Tanıma, reddet, uyma. Git evine, zorla gir.
İmara aykırılıktan yıkım kararı mı verildi? Mühim olan Belediye Başkanının düşüncesi. Saygı duyma, uyma.
İmam-Cemaat meselesi.
Ecdat ne yapmış? Bilirsiniz hikayeyi.
Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra  kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapma emri verir. Mimar,  yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp kestirse de padişahın istediği büyüklükte olmaz. Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce kubbenin neden daha büyük olmadığını sorar. Mimar,  daha büyük olması halinde depremde yıkılacağını söyler. Padişah, mimarın mermer sütunları kesen ve kısaltan ellerinin  kesilmesini emreder. Dönüş yoktur.   Mimar, adalete sığınır. 
Kadı Hızır Beye padişahı şikayet eder. Padişah kadının huzuruna çıkar. Kadı, tarafları dinler ve kararını verir: Fatih’i suçlu bulur onun da mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılmasına hükmeder.  Mimar kararı duyunca şikayetinden vazgeçer. Büyük padişah  kadıya  "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin seni paramparça ederdim" der. Kadı ise cebindeki  kamayı çıkarıp  "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.
Hikaye böyle. 
Övündüğümüz ecdadımızın dünyada hüküm sürdüğü 600 yılın adalet felsefesi bu. 
Bugünün adalet felsefesi bizi kaç yıl götürür bilmem.