GEÇTİĞİMİZ Cumartesi günü Gaziler Haftasıydı, Yozgat’ta da coşkuyla kutlandı. 
Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılmasının ardından, Başkomutan Mustafa Kemal “Atatürk'e” BMM’nin 19 Eylül 1921 günü mareşallık rütbesi ve gazilik unvanının verilmesiyle başlamış, bu günden sonra da her yıl 19 Eylül günü GAZİLER HAFTASI olarak kutlanmıştır. 
Özellikle düşman işgaline uğrayan illerde, temsili kurtuluş seremonisi yapılır, Kurtuluş Savaşına katılan kahraman gazilerimiz savaştığı illere davet edilerek kutlamalarda şeref konuğu olarak ilin Valileri tarafından ağırlanırdı. Osman Çavuş’ta o gururu yaşayan gazilerimizdendi.
Şükürler olsun Yozgat’ımızın böyle bir kurtuluş öyküsü hiç olmadı, İnşallah olmayacakta. Fakat Yozgatlı yiğitlerimizin cephelerde gösterdikleri kahramanlıklar öylesine büyüktü ki, şehit düşenler adına abideler dikildi, Gazi olanlar da her zaman saygı ve minnetle yad edildi. İşte onlardan birisi de Sorgun Karakız Kasabasından Osman Çavuş idi. 
2019 Yılında Eskişehir Kitap Fuarına imza günü için davet edildiğimde, çok heyecanlanmıştım. Bir türlü gidemediğim, Osman Çavuş’un adının verildiği sokağı görmenin arzusuyla tutuşuyordum. Şükürler olsun Rabbime İstasyon yakınlarında adının yazılı olduğu sokağı bulmakla kalmadım, Eskişehir Kurtuluş Müzesinin ikinci katında Osman Çavuş'un asker fotografına da rastladım. Kapı üzerine asılmış boydan resmini görür görmez bildim. Müzedeki görevliye fotografın kime ait olduğunu sorduğumda, bilmediğini söyledi. Keşke onun gösterdiği Kahramanlığı anlatan bir levha konulsaydı da, adı sadece sokakta kalmasaydı. 
Osman Çavuş, Deli Halit Paşa kumandasındaki birliğin Eskişehir’e giren ilk manganın komutanıydı. Sorgun, Karakız kasabası denildiğinde, günümüzde bile Karakız, Osman Çavuş ile birlikte anılmaktadır. Osman Çavuş, Gazi Mehmet “tekaüt” ile Emine Hanım'ın tek oğluydu. İki de kızları vardı. Babası, Karakız köyünde tekaüt “emekli” olarak bilinir, adı ile anılmazdı. Ona bu ismin verilme sebebi ise, Osmanlı Rus Harbi esnasında sağ elinin bilekten kopmuş olması, Osmanlı Devleti tarafından maaş bağlanmasından ötürüydü. Ruslarla yakın dövüş ettikleri bir sırada kılıç darbesiyle kolu kopmuştu.
Oğlu Osman’ı daha çocuk yaşlarında bir asker gibi yetiştirmiş, cephede yaşadıklarını tek tek oğluna aktarmıştı. Osman gençlik çağına geldiğinde babası hakkın rahmetine kavuşmuş, annesinin ısrarıyla dayısının kızı Leyla ile evlenerek yuva kurmuş, henüz çocuk olan kız kardeşlerine kol kanat germişti.  
Seferberliğin ilanıyla silah altına alınan Osman, İstanbul’a sevk edilerek talim görmüş, oradan da Çanakkale Cephesi'ne gönderilmişti.  
Çanakkale’de daha çok istihbarat ve haberleşme görevlerinde bulunan Osman, verilen tüm görevleri layıkıyla yerine getirmiş bir askerdi.  
Seferberliğin ilanıyla asker olan Osman, beş buçuk yıl yurdundan yuvasından uzak kalmıştı. İki yetim kız kardeşi, bir de eşini duvar dibinde bırakarak vatan müdafaası için mücadele veriyordu. Bir fırsatını bulup kumandanlarına ailesinin durumunu arz etti, eğer mümkünse ailesini ziyaret etmek için izin istedi. Kumandanları tarafından çok sevilen Osman’ın bu isteği kabul gördü. Köyüne yaklaştığı esnada, kendilerine ait mezar çayırı olarak bilinen mevkideki arazide birilerinin çalıştığını fark ederek oraya doğru yürüdü. Vardığında, hanımı ve iki kız kardeşini tarlada çalışırlarken gördü. Aradan beş buçuk yıl geçmiş olsa da hemen tanımıştı onları, koşup kucaklaştı. Kardeşlerinin büyüdüklerini görünce, aradan geçen uzun yılları daha iyi idrak etmişti. Oturup ağladı. Bir aya yakın köyünde kaldıktan sonra tekrar Akdağmadeni Askerlik Şubesine, oradan da Batı Cephesi'ne sevk edildi. Yeni verilen görevi ile Deli Halit Paşa'nın himayesinde bulunan süvari bölüğünde çavuş oldu..  
Daha önce İstanbul’da talim gördüğü günlerde, askerlerin salgın hastalığa yakalanmalarına sebep olan unsurları doktorlardan dinlemiş, birçok hastalığın müsebbibi olarak da insan dışkısından ve tuvalet sorunundan kaynaklandığını, çare olarak da birliklerin bölgeye yerleşmesi sırasında seyyar tuvaletler yapılmasının şart olduğunu öğrenmişti.  
Batı Cephesi'nde göreve başladığı ilk gün, bölük kumandanıyla görüşerek yedine aldığı askerlere uygun bölgelerde çukurlar kazdırarak, tuvalet yapmış, su sıkıntısı çekilmesi ihtimaline karşı da helaların bir köşesine elenmiş toprak yığdırmış, su olmadığı zaman toprakla taharetlenmelerini tüm bölüğe söylemişti. Onun bu gayreti ve sıhhi konulardaki titizliği diğer birliklere de örnek olmuş, her birlik benzer uygulamalarda bulunarak, olası hastalıkların önüne geçmeye çalışmıştı.  
İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilmiş, bölgede bulunan birlikler terhis edilmiş, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesinin ardından yeni bir cephe açılmıştı.  
Anadolu topraklarının savunmasız hâlini fırsat bilen Yunanlıların istilası İzmir’den başlayarak hızla yayılıyordu. Topraklarımızda yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudiler de fırsatı ganimet bilmiş, Türk-Müslüman ahalinin namusunu kirletmeye, canlarına kast etmeye başlamışlardı.
Osman Çavuş, Süvari Müfrezesi'nde görev alarak hem düşman askerleri hakkında bilgi toplamak hem de halkın yaşadığı zulme karşı tedbirler almak maksadıyla sivil olarak İzmir’e kadar gitmişti. Karataş semtindeki bir hamamda görevini ifa ediyordu. Yanında da Sorgun Kasabası'nın Burun Viran köyünden hemşehrisi Himmet vardı. İşgal günlerinde hamamı daha çok esnaf, memur ve şehir dışından gelen tüccarlar kullanıyorlardı.