GAZETECİLER bulundukları şehrin yaşayan hafızalarıdır. Kültürel ve sosyal olayların yanı sıra, gazeteciler şehrin siyasi ve bürokratik geçmişlerini de bilirler.
Gazeteciliğin bir kamu hizmeti olması nedeniyle şehrin hafızasını arşivleme görevini de üstlenirler.
Peki, biz ne mi yapıyoruz?
Gündemin arkasında kalan, görmezlikten gelinen ya da birilerinin üzerini örtmeye çalıştığı konuların gündeme gelmesini ve kamuoyunun bunlardan haberdar olmasını sağlıyoruz.
Düğüm haline gelen sıkıntıların veya insanları çıkmaza sürükleyen sorunların çözülmesi için gerekli zemini hazırlıyoruz.
Yapılması gerekip de yapılmayan işleri takip edip, bunları kamu ile paylaşıyor ve gerektiği yerde kamuoyu oluşturup, sorunlara dikkat çekiyoruz.
Bürokrat ve siyasetçilerle sohbetlerimde kullandığım bir ifadedir; siz yolcusunuz, biz hancı…
Bunu neden söylediğimi açıklamak istiyorum. Bürokrattır, yarın görev süresi dolar, gider. Siyasetçidir, yarın aday gösterilmez veya seçimi kazanamaz, gider.
Allah ömür verdiği ve nasip ettiği sürece biz buradayız. Sadece gazeteci olarak değil, her şeyden önce bir memleketli olarak buradayız.
Burada doğduk, burada yaşıyoruz…
Evet, eleştirenler oluyor. Menfaatine dokunduklarımız da oluyor fakat inanın çok sayıda memleket sevdalısının manevi desteği var arkamızda.
Biz şehrin hafızasına dönelim…
Duayen olarak gördüğüm üstadım, ağabeyim, hocam Seyfi Çelikkaya bana göre bugün şehrin hafızasını tutan en nitelikli gazetecidir.
Meslekteki yarım asırlık tecrübesi ile Seyfi hocam bir çay içimlik süre içinde size Yozgat’ın eski belediye başkanı Yaşar Erbaz’ın yaptıklarını anlatabilir.
Hatta size Erbaz’ın selefi Cevdet Dündar’dan nasıl bir belediye teslim aldığını da aktarır…
Sonra siyasetçileri. O partiden bu partiye geçenleri. Memleket adına yapılmış doğruları ve yanlışları…
Bunu örnekleyebiliriz.
Birkaç sene önce ne demiştik? “Yeni hükümet konağının yer seçimi yanlış, o devasa binayı zaten sıkışık olan şehrin göbeğine yapmayın!” demiştik.
Bunu Seyfi hoca yazdı, ben de yazdım.
Ne oldu?
Dinlemediler!
Bugün neyi konuşuyoruz? “Yahu bu bina buraya olmadı”yı konuşuyoruz. Sıkışan trafiği konuşuyoruz, vesaire…
Binanın oraya yapılmasını Yozgat eski Valisi Abdulkadir Yazıcı onaylamıştı.
Sonrasında Yozgat Valisi olarak atanan Kemal Yurtnaç göreve başladığında iş işten geçmişti.
Yazıcı, temelini attı ama binayı ilk kullanan vali Yurtnaç oldu.
İşte böyle…
Yazıcı gitti ama bina orada kaldı…
Kentpartk’ta imam hatip kompleksi yapılacağı duyurulduğunda da aynı şey olmuştu. Okulu, yatakhanesi, yemekhanesi, kantini ile bir kompleks şeklinde yapılacak lisenin şehrin ortasına yapılmasının yanlış olduğunu yazmıştık.
Öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını bu tesis içerisinde gidereceğini, dışarıyla bir bağlantılarının olmadığını, bu nedenle zaten sıkışık olan şehir merkezine değil de üniversite yolu üzerine yapılması gerektiğini söylemiştik.
Hatta orada gençlerin antrenman yapıp, amatör küme ve okul maçlarının oynandığı, binlerce lira harcanarak sentetik çim yapılan sahayı kazıyıp çöpe attılar, sonra üzerine okulu diktiler.
Her neyse…
Biz vaktiyle üzerimize düşeni yaptık, o yüzden vicdanımız rahat. Gazetecilik mesleğine genç yaşta adım attım.
Vaktiyle Yozgat’ta belediye başkanlığı yapan Mehmet Erdemir, Ali Açıkgöz, Yusuf Başer, Kazım Arslan ile gazeteci olarak Yozgat’ın sorunlarını konuştum.
Eleştirdiğim çalışmalar da oldu, takdir ettiğim projeler de…
Aynı şekilde yıllardır birçok milletvekili ve bürokrat ile Yozgat’ı konuştum, konuşmaya da devam ediyorum.
Velhasıl, yolcular bir bir gelip gidiyorlar.
Biz bu handa kalmaya devam ediyoruz.
Hancıya düşen, yolcuların bu memlekete bıraktığı izleri şehrin hafızasına kaydetmek...
Gazeteci olarak kamu hizmeti yapmaya devam ediyoruz, işimizi yapıyoruz. 
Dün olduğu gibi bugün de…
Sağlıcakla…