SÜLEYMAN olduğu yerde dönüp duruyordu, biraz soluklanmak için oturduğu sandalyeden sanki ateş varmış gibi fırlayıp kalkıyor, odanın içine sığmıyordu. Aslında içi içine sığmıyordu Süleyman'ın.. İçinde kocaman bir Süleyman daha vardı, bu gövde ona dar geliyordu. Gögüs kafesini yumruklayıp "çıkarın beni buradan" diye bas bas bağırıyordu.
Herşey bu öğleden sonra başlamıştı. Süleyman öğle yemeğini yedikten sonra bir orta şekerli kahve söylemiş çubuğunu tüttürüyordu. Bir süredir işleri çok iyi gidiyordu. Bulunduğu sanayi sitesinin gözde esnaflarındandı. Yedek parça işi yapıyordu. Kahvenin son yudumunda dükkanın kapısı açıldı, gelen komşu dükkanda elektrik işi yapan Kuddusi Usta idi.
-Selamınaleyküm Süleyman, afiyet olsun
-Ve Aleykümselam Kuddusi gardaş, gel beraber olsun
-Sağolasın komşu, ben de az evvel aşağı sitede içtim kahveyi, galeriye uğradım, uzun zamandır baktığım bir araba vardı, fiyatta anlaştık satın aldım.
-Oo Maşallah, hayırlı olsun.
Süleyman cümlesini bitirir bitirmez büyümeye başladı içindeki Süleyman.
Kuddusi Ustanın gitmesini müteakip camdan dışarıya bakan Süleyman yan dükkanın önündeki gıcır gıcır Alaman arabasına dikti gözünü. Arabanın fiyakası başını döndürdü. İçindeki Süleyman bir karış daha büyümüştü. Kendi kendine "görgüsüz adam araba aldığını söylemek için koşa koşa bana gelmiş, aklınca beni kıskandıracak. Ben istesem o arabanın kralını alırım" dedi. 
Sinirden yüzü gerilmişti.  Alt tarafı bir elektrik ustasının gelip koskoca parçacı Süleyman'a caka satması, haddini bilmemesi kıyamet alameti olmalıydı, kitapta kesin yeri vardı. Zaten kıyamet de bu kendini bilmez sonradan görmelerin yüzünden kopmayacak mıydı?
Arabanın fiyatı için google'a danıştı. Gördüğü rakam onu ürküttü, içindeki Süleyman iki karış daha büyümüş, yürümeye başlamıştı. "Bu kadar parayı kazanamaz bu düztaban" dedi, "kesin gömü bulmuştur." 
Nereyi kazmış olacağını hesap etti aklından, yirmi yıllık komşu esnaf olduklarından pazar günleri bazen beraber dağa bayıra pikniğe giderlerdi. "Kesin o dağlarda keşif yaptı, ben farketsem de ben kazsaydım, pişirdiği etlerle beni kandırdı, kendi altınlara kavuştu" dedi. 
Dizine vurduğu esnada içindeki Süleyman ilkokula başlayacak kıvama gelmişti.
'Gömü bulmuş olsaydı daha pahalı bir araba alabilirdi' diye düşündü, sonradan ve teşhisi koydu "hırsızlık yapmıştır" dedi. "Tamire gelen arabalardan birşeyler aşırıp bir kenarda biriktirmiştir mendebur" dedi,  "zaten haydut tipi var, yüzünden şer akıyor!" 'Kolay mı böyle bir arabayı almak, ben yılların esnafıyım, ben alamıyorum' diye düşünürken içindeki Süleyman liseye yazılmıştı.
'Zaten böyleleri yemez içmez, para harcamaz, karnı acıkmasın' diye helaya iki günde bir gitmezler miydi. "Allah'ın nekesi" dedi içinden, bir de gözümün önüne çekmiş, şaftı kırılasıca! Böylelerini ibret olsun diye rezil etmek, cürmünü herkese açık etmek gerekiyordu. Hem hırsızlık yapacak hem de böyle caka satacak, öyle yağma yoktu. Düşünceleri çoğalırken içindeki Süleyman askerden dönmüştü. Kabına sığmıyor çıkar beni dışarı diye bedenini tırmalıyordu.
Süleyman o akşam üzeri çatladı. Bildiğimiz çatlamak işte, ikiye bölündü. İçindeki Süleyman aktı gitti yağmur oluklarından. Cenazesini Kuddusi usta buldu, iki damla yaş döktü gözünden. İmama parayı verip bir de mevlid okuttu. Yağmur oluklarından dereye döküldü içindeki Süleyman, dereden buhar oldu buluta karıştı ve yağmur olup döküldü, şehir içme suyuna karıştı. O sudan içenlerin içine yerleşti, yaşayıp gidiyor aramızda vesselam.