KAÇ bahar...
Kaç kış...
Kaç günler...
Kaç haftalar...
Kaç aylar...
Kaç yıl geçti.
Herkes yandık!!!, bittik!!! derken
Rabbim, OL!!! dedi ve oldu.
Bugün beklediğimiz kâr yağdı.
Beyaz, her yer bembeyaz anne...
Bugün İstanbul pamuk gibi...
Bugün İstanbul tertemiz...
Lâkin soğuk, çoook soğuk anne.
Tıpkı dedikleri gibi;
Yer demir, gök bakır...
Ben ise üşüyorum...
Üşüyorum anne...
O çok sevdiğimiz erik ağacında kaç kez erikler yeşerdi...
Sevdiğin, üzerine titrediğin güllerin kaç kez açtı...
Kaç kez dikenleri eline battı.
Gurbet...
Herkes bir şeyler söylüyor...
Bir şeyler yazıyor.
Kimi;
Ben gurbette değilim, gurbet 
benim içimde diyor.
Kimisi ise;
Bu dünya insana gurbettir, memleket isteyen Allah'a hicret etsin.
Ne kadar güzel...
Ne kadarda manalar içinde yoğrulmuş, nefsimi terbiye edecek enfes mi enfes  bir söz.
Ben...
Sen...
Siz...
Gurbetteyim...
Hasretteyim...
Belki bir çilehane de...
Belki bir Arafta...
Belki de???
Seni düşünen ben...
Sizi düşünen ben...
Beni düşündüren ise..
Sen den...
Siz den...
Sizler den ayrılmak
Sen den uzaklarda yaşamak
Siz den uzaklarda yaşamak...
Sizler den uzaklarda yaşamak meğer ne kadar da zor imiş.
Özledim anne...
Özledim baba...
Özledim abla...
Özledim, Erol abi, Salih abi, Ahmet, İbrahim, Hüseyin kardeşlerim.
Özledim İzmir...
Hepinizi çok özledim.
Bitsin artık hasret!!!
Bitsin artık gurbet!!!
Bitsin artık özlem!!!
Bitsin ki içime sindire sindire, sıkı sımsıkı sarılayım ki zerrelerim ana kokusu ile, hasreti son bulsun ANNE...
Öpeyim ellerinden ki;  kokan, sarıp sarmalayan, koruyan ve kollayan sen ile senin ile, ablam ile bir kez daha vuslatım sevince gark olsun. Neşvü neva bulsun...
Güller; seveni ile, sevgilisi ile bir kez daha bir araya gelsin. Dikenleri parmağına batsa, ola ki kan dahi aksa  gül kokulu bahçede güller ve seveni aşkı, aşıkı, sevgilisi ile bir kez daha hasretlerini bitirsin. Ruhuna, iliğine kemiğine kadar güller bir kez daha yine, yeniden gülleri açsın KÖMÜR GÖZLÜM...
Kim ne derse desin...
Neler düşünürse düşünsün...
Belediyecilik adına sınıfta kalmış dahi olsa doğduğum, doyduğum, İzmir'im...
Körfezin b..k kokusunu özledim...
Kemeraltında Cimbom söğüşünü...
Sabahları fırından çıkan çıtır çıtır gevreğini ve boyozunu ÖZLEDİM.
İstanbul...
Taşı...
Toprağı...
Herşeyi altın...
Medeniyetin ve medeniyetlerin şehri...
Herşeyin ile cennetten bir köşksün...
Derlerdi;
İstanbul'a giden bin pişman...
İstanbul'dan ayrılan bin pişman...
Seni; çoook ama çok sevmek istedim.
Olmadı...
Olamadı...
Neden mi?
Ben de bilmiyor, bilemiyorum.
Neden diye sorar iken, tam burada Eşref Ziya'nın
İstanbul zindan bana
Caddeler küskün bana
Yüreğim kan ağlarken
Beyazıt dargın bana.

Sözleri dudaklarımdan döküldü. 
Özlem ne büyük bir hasretmiş..
Rabbim; özlem çekenlerin özlemini çektikleri ile tez zamanda bir aya getirsin, acılar dinsin, gurbet bitsin inşaallah.
Selam ve dua ile.