ELLERİYLE tedirgin  ve  ürkek  tavırlarla  saçlarını  okşuyor  bir  taraftan da  sessiz  sessiz  mırıldanıyordu:
-Hadi  kalk!…  Uyan, uyansana!… diyerek.  Bir taraftan da yayık yayar gibi sallıyordu. Başını  hafifçe kaldırdı  ellerini de yumruk yaparak  gözlerini  ovalayarak ,  şaşkınlık  ve  tekleme  ses  tonuyla:
-N eh!… Ne  oldu, diye kısa bir şaşkınlık yaşadı. Salıngaç  sallar  gibi  bir  oyana  bir  bu  yana  sallayarak  uyandırmaya  çalışan.  Komşusunun  küçük  kızı  Merve:
-Salih  amca…  Salih  amca…  Senin  çalışma  masanı  küçük  kütüphaneni.  Anlıyacağın   evinin  kıyısını   beceğini  temizlemek  için  söz  verdiğimiz  gibi.  Bak  arkadaşlarımızla  biz  geldik.  Sende  burada Oooh…  horul horul  uyuyorsun, oohh  ne  ala,  diyerek.  Salih  amcasına  çocukça  fırçasını  atıyordu.
Salih  çocuklardan  azarı  işittikten  sonra.  Kendini  iyice  toplamaya  çalışırken. Bir  taraftan da  çalışma  masasında  kollarının  üzerinde  daldığı  uyku  mahmurluluğunu  ve  düşünde  gördüğü.  Yeni  yazacağı.  'Tuzlu  Pınar'  isimli  kitabı  düşünerek.  Hafızı  Halimin  Canana  olan  Sevgisini  Sevdasını.  Tuzlu  Pınar’ın  tuzunu  suyunu  üzerinden  iyice  atmak  için  uğraşıyordu. 
Beş  altı  tane  ilk  öğretim  öğrencisi  olan   Merve’nin  arkadaşları. Salih  amcasının  yazdığı  kitaplarının da sıkı bir okuyucularıydılar. Merve  nizamiye  çavuşu  gibi  başında  dikiliyor.  Diğer  arkadaşları da  karşı  kanepeye  yan  yana  oturarak , suphanallah  boncuğu  gibi  süzülüyorlardı.
Şaheser  kendini  sınıfta  zannederek  parmağını  kaldırmış  söz  istiyordu.  Müsaade  izni  verilmeden   derhal  aklındaki  söylemek  istediklerini  hemen  sıraladı:
-Salih  amca  buraların  temizliğini  yaparken  sende  bize  yeni  yazacağın  kitabın  konusundan!… Bahse der mi sin?.
Esra  civirdek  bir  kuş  gibi  hemen  lafa  karıştı:
-Evet  evet  Salih  amca.  Birde  yeni  kitabın  adı  ne  olacak?...
Büşra  çekingen  ve  utangaç  tavırlarla  oda  söylendi:
-Şeeyy…Bizlerden de    bahse der mi sin?.  Beni de  yaz…  Ne  olur,  dedi.
Mehtap  kendinden  emin  bir  şekilde:
-Beni de  yazarsan!…  O  kitabı  ölünceye  kadar  saklar.  Gözüm  gibi  korurum,  diyordu.
Çocuklarla  konuşarak  çalışma  masasını  küçük  kitaplığını  temizleyerek.  Sinsice  sinen  tozlarını  alıyorlardı. Postacı  elinde  bir  sürü  mektuplarla  pencereye  gelip  dayandı. Betül postacıya yaklaşarak uzatılan paketi  postacının  elinden  aldı.  Üzerindeki  yazıları  önce  sessizce  kendisi  okuyarak , daha  sonra da:
-Salih  amca.    Manisa  Alaşehir den  geliyor,  diyerek.  Birlikte  gelen   paketi  açtılar. Vatanına.  Yiğitlerin  harman  olduğu  yeri… Yozgat’a  sevdalı  ve  memleketine  hasret  kalan  emekli  baş  komiser.  Araştırmacı  Yazar ve Şair Memduh  Şenol’un  küçük  kızı  “Sürmeli  Çiğdemden''den.
Bir  vefa  örneği   göstererek  haclığından  artırarak  aldığı  bir  kitabı  hediye  olarak  gönderiyordu.  Yolladığı bu hediyeyle bir de, Peygamber efendimiz Hz.   Muhammed  (sav)'in  bir sevgi Gülünü ikramda bulunarak. “Hediyeleşin” emrini  yerine  getirmiş  oluyordu.

           ***
(Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden, Vatanına.  Yiğitlerin  harman  olduğu  yeri… Yozgat’a  sevdalı  ve  memleketine  hasret  kalan  emekli  baş  komiser.  Araştırmacı  Yazar   ve  Şair  Memduh  Şenol ağabeyime Rabbimden rahmetler. Ailesi ve sevenleri ne’de sabrı cemil diliyorum.) 
           ***

  Postayla gelen bir kitaptı.  Sevgi, dostluk, Gülleri saçan yazılar ve imzası:
-Salih  amca!…Yeni  kitabında da  başarılar  dilerim.  Yolların  hep  açık  ve  Allah  yardımcın  olsun, diyerek  dualarını da  sıralamıştı.
Postayla  gelen  hediyelik  kitap    konuşması  ve  ev  temizliği  sürerken.  Bir  anda  evinin  ön  penceresinde  bir  sürü  çocuklar  daha  belirdi. Mahallenin  en  tatlı  yaramaz  çocuklarından Sarı Yasin…  Arkadaşlarını  toplamış  onlarda  pencere  önünde  bir  manga  asker  gibi  dizildiler.  Aralarında  birde  etine  dolgun  sevimli  ton  ton  Ali Kağan arkadaşlarını  kakıştırarak  sanki bir derdi bir sıkıntısı yada bir şikayeti  varmış gibi hareketler  sergileyerek  konuşuyordu:
-Çekilin  yağ  birazda  ben  bakayım.  Hem’i  bir şey  söyleyeceğim, diye.  Oda  yerini  alarak  söylendi:
-Selamünaleyküm.  Salih  amca!…  bu  Yasin  var ya…  senin  ağlayarak  ekmek  ufakları  döktüğün. O  Karıncalarını  öldürüyo.  Yapma!.  Salih  amcam  çok  üzülür  dedim  beni  hiç  dinlemedi, diye.  Şikayetini  bitirerek.  Oda  gürültüye  ayrı  bir  renk  katarken. Yaramaz  çocuk  sarı  Yasin, öldürdüğü  karıncalardan  dolayı  hatasını  anlayarak  ve  Salih  amcasına  daha  iyi  görüne  bilmek  için,  Ellerini  havaya  kaldırarak  seçim  konuşması  yapacakmış  gibi  söylendi:
-Arkadaşlar…  Beni  iyi  dinleyin.  Salih  amca  var ya…  müdür  oldu!…  Bakın   bakın  masasında  bayrak  bile  var, diye. 
Arkadaşlarının  yanında  övünerek  birazda  kasılarak  seviniyordu… 
Selam ve dua’larımla.

---------------------------
    (Devamı var)