15 TEMMUZ 2016 yılından beri ülkemiz sıkıyönetim kurallarıyla yönetiliyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde Covit19 belası musallat oldu, adeta iktidarın imdadına yetişti.

Topyekûn evlere kapatıldık, aha bugün, aha yarın derken bir yılı aşkındır eşimizi dostumuzu ziyarete gidemedik, en yakın hastalarımızı bile ziyaret edemedik, cenazelerine iştirakte bulunamadık. Velhasıl evlerimiz birer hapishaneye dönüştü.

Tabi bir de bu salgın sebebiyle evlerine ekmek götüremeyen insan topluluğu ortaya çıktı. Çoğu esnaf dükkânlarına kilit vurdu, kiralarını ödemeyi bırakın, yiyecek ekmeğe dahi muhtaç kaldı.

Tüm bunlar yaşanırken kurt dumanlı havayı sever misali, iktidar partisi Türk milletinin değerlerini örf ve ananelerini hiçe sayarak, millete Cuma namazı kılmayı yasakladığı halde, Sarayda şahsına münhasır Cuma namazı kılındı. Yaşanan bu olay, halk arasında hastalığın bulaşıcılık ciddiyetini umursamaz hale getirdi.

Hani İmam cemaat meselesini bilirsiniz…

Ne de olsa halk birkaç gün konuşur ve unutulur gider…

Evet unutuldu…

Motorlu bisikletle yolculuk eden karı-kocaya “sosyal mesafeyi ihlalden” ceza yazmayı marifet bilen memurlarımız, aldıkları talimatlar doğrultusunda evine ekmek dahi götüremeyen, işsizlik parasızlık yüzünden kendilerini dışarıya atmak zorunda kalan insanlara ceza yazdılar.

Ne acı bir gerçektir ki tüm uzmanların, Doktorların uyarılarına rağmen parti kongrelerine ara vermeden devam edildi, en yetkili ağızdan söylenen şu ifade; “Leba leb” hafızalara kazındı. Kelimenin mana içeriği başlı başına edep dışı olmakla birlikte, Türk milletiyle adeta maytap geçildi.

İnsanlarımız salgın ve ceza korkusu sebebiyle evlerinde cinnet geçirdiklerini, hem sosyolojik, hem psikolojik sorunlar yaşadıklarını kimselere anlatamadı, zaten dinleyende olmadı.

Türk milletinin andı yasaklandı, madalyonlar üzerinden ülkenin kurucusu olan ATATÜRK silueti kaldırıldı, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği başlığındaki “TÜRK” vurgusu kaldırılarak yerine abidik-gubidik eklemeler yapıldı.

Dün kitabelerin kazındığını söyleyenler, kitapların yasaklandığını anlatanlar bugün ellerinden gelse Hızır Paşa gibi türküleri bile yasaklayacaklar.

Şu gerçek iyi bilinmelidir ki, bu milletin elinden neyi almaya kalkarsanız, sımsıkı sarılır. Siz Türk olmadığınızı haykırsanız bile, dün olduğu gibi İngiliz’i, Fransız’ı sizi Türk diye çağırır.

Benim asıl canımı acıtan hadise, yüzde 99’u Türk olan Bozok Yaylasının insanlarının ve sözde halkımızı TBMM’de temsil eden milletvekillerimizin tüm bu yaşlananlara sessiz kalmalarıdır. 

Toparlayacak olur isek, AKP’nin büyük kongresine Türkiye’nin her yerinden il temsilcileri, delegeleri yöneticileri iştirak etti. Hıncahınç dolu salon görüntülerini beş boyutlu televizyonlardan izledik. Bir hafta sonrası ülkemizin salgın haritası kan kırmızıya dönüştü, akabinde yine yasaklar başladı. Anlaşılan o ki, iktidar bu salgın meselesini yeni seçimlere kadar istediği gibi kullanmaya devam edecek, işine geldiğinde serbestlik sağlayıp, işine gelmediğinde mitingler sonrası yaymaya, yasaklamaya devam edecek.

ALLAH aşkına yeter, sağlık çalışanları bir yıldan beri çoluk çocuğunu kucaklayamıyor, insanlar işsiz, insanlar borç batağında, evlerine ekmek götüremez durumda. Daha da önemlisi çocuklar okullarına gidemiyor, sizler ise günü kurtarma derdindesiniz. 

Bu ülkenin geleceği sizin kongrelerinizden daha mı önemsiz? 

Ömrümüzü yediniz!!! 

Yeter artık, yeter.