AKŞAM yemeğini yemiş içtima için saf düzeni alarak yerimizi almıştık. Nöbetçi çavuşu bir aslan gibi kükreyerek:
-Arkadaşlar akşam sinemasına gitmek isteyenler birer adım öne çıksın,dedi.
Yaklaşık yirmi otuz arkadaş sinemaya gitmek için bir adım öne çıktık, diğer arkadaşlar da dağılarak kimileri mektup yazmaya yada koğuşa giderek yatıp derin bir uyku çekmeleri için sessizce dağıldılar.
Nöbetçi çavuşu bizleri dörtlü sıra oluşturarak gene kükredi:
-İstikamet…doğru mut vak!… dedi.
Bizler bir anda panikleyerek, “Hah şimdi ayvayı yedik” diye söylenerek, kendi aramızda mırıldanıp homur homur kumru kuşlar gibi boşa ötüşüyorduk.
Sinema bizlere atılan bir yemdi… bizde hamdolsun balıklama dalmış bu yemi yutmuştuk.
Çaresizlik içindeydik ama gene de yere sert basarak mutfağa doğru yol aldık, bir taraftan da, “ay akşamdan ışıktır yaylalar yaylalar” diyemiyorduk çünkü daha mutfağa varmadan yorulmuş ve bitkin bir haldeydik.
Nöbetçi çavuşu bizleri mutfak nöbetçi subayına sağ salim teslim ederek ve birazda tebessümle söylendi:
-Buyurun komutanım gönüllü olarak iş yapacak sinemacı… askerleri getirdim, diyerek bizleri bırakıp gitti.
İçerisi dağ gibi Pırasa, Soğan, Domates, Patates gibi yemeklik sebzelerle doluydu. Arkadaşlardan birisi:
-Komutanım bu sebzelerden ne kadar doğrayacağız?.. dedi.
Komutan mutfaktaki dağ gibi sebzeleri göstererek:
-Bunların hepsini ince ince doğrayacaksınız, dedi.
Bizler, nemi yaptık? Hep bir ağızdan dersine iyi çalışmış bir müzik korosu gibi “Anaaaa” diyerekten herkes eline birer bıçak alarak “Bismillah” deyip işe koyulduk.
Geceyi yarılamış sabaha az kalmıştı.
Gözlerimiz süzülüyor uyku ve yorgunluk sanki her tarafımızdan damlıyordu.
Arkadaşlardan birisi yorgun bir sesle:
-Arkadaşlar çok az doğranacak malzeme kaldı onları da şu doğradığımız sebzelerin kabuklarına karıştıralım ve götürüp çöpe atalım. Çünkü… çok yorulduk bir an evvel gidip koğuşta biraz uyuyalım, dedi.
Bizlerde yorgunluktan ne yaptığımızı bilmez bir tavırlarla arkadaşımızın söylediği gibi geride kalan doğranmamış sebzeleri çöpe atılacak kabukların arasına karıştırarak çöpe götürüp döktük.
Ortalık temizlendi işimiz bitmişti artık azda olsa koğuşa gidip biraz uyku uyumayı düşünüyorduk.
Nöbetçi subayı bizleri yan yana dizerek komutan edalarıyla konuşmaya başladı:
-Arkadaşlar ellerinize sağlık hepsini doğradınız bu yemekler yarın sizlere sunulacak şimdiden afiyet olsun. Umarım bir yanlış… falan yapmamışsınızdır yani!... doğranacak sebzeleri çok görüp çöpe falan dökme gibi. Çünkü… bazı arkadaşlarınız böyle yapıyor. Arkadaşlar bu sebzelerde tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır onun için söyledim. Artık gidip rahatlıkla uyuya bilirsiniz, dedi.
(…)
Arkadaşlarımızla hep birlikte bu seferde gözyaşına boğulmuş için için ağlaşıyorduk.
Birlikte yaptığımız bu yanlıştan pişman olup çok utanmıştık.
Bozuntuya vermeden yavaş ve sessizce peş peşe çöpe gittik kürekle kürüyüp attığımız yemeklikleri teker teker ellerimizle seçerek suda bir güzel yıkayıp daha sonra doğrayıp hatamızı telafi etmiştik.
Komutan:
-Sağ olun çocuklar son yaptığınız bu iş. Mehmet’e Ahmetçiğe yani sizlere yakışanı yaptınız sağ olun sağ olun. Haydi şimdi gidin uyumak için zannederim zamanınız kalmadı, çünkü birazdan diğer arkadaşlarınız uykudan kaldırılacak, olsun. Hiç olmazsa vicdanınız rahat olacak, diye bizleri Asker ocağında sadece sağa dön sola dön olmadığını ve yaşadığımız bu olayda olduğu gibi bu bir imtihan ve bir eğitim olduğunu kanıtlamış olduk.
Selam ve dua’larımla.