ÇOCUK düşe kalka büyür deriz, sanki büyükler hiç düşmezmiş gibi. Çocuk düştüğünde, acıyan yerinden öperiz de yavrucak acısı geçmese bile acısını unutur. Acısını dindiren öpücüğümüz değil, sevgimizdir asıl.

Ya büyükler?

İnsanın diğer bir insanın düşmesinden keyif alması, insanlık dışı bir davranıştır. Belki bilerek, belki farkında olmadan, bazen davranışımız, bazen sözümüzle sevdiğimiz insanların hayatlarında kapanması zor yaralar açarız. Bu yaralar, çocuklarda olduğu gibi öpmekle, sevmekle geçer mi bilmem. Bana göre kötü iz bıraktığı kesin. 

Kibir, kıskançlık, ego gibi benci duygularla, bazen de "seviyorum" duygusuna sığınıp çelme atılan bir insanın düşmesinden alınan keyfin, bir gün ayağa kalktığında kaçacağını bilerek yaşamalı insan. Ne demişler: "Düşmez kalkmaz bir Allah!"

Dostlarım sağ olsunlar, "Nasılsın?" diye sorarlar sık sık.

Çoğu zaman "İyiyim." cevabını veririm. Çünkü, her şeyin başı sağlık diye düşünürüm sizler gibi. Belki de birbirimize yük olmamak için alışkanlığa dönüşmüş bir cevaptır iyiyim demek. Belki de sorunlarımızla baş başa kalma, işimize ve içimize dönme eylemidir. Sorunlarımızla tek başımıza mücadele etme cesaretidir belki de. Ya da en sevdiklerimizden gördüğümüz zarar neticesinde oluşan güvensizliktir iyiyim asılsızlığına sığınmak. Hem, yaşanmış tecrübeler "Hiç güvenilmeyecek insanlara güvenilmesinden dolayı gelecek olan dürüst kişilere fırsat tanınamıyor." sözünü söyletmemiş mi insanlara?

Belki de pozitif olma düşüncesidir "İyiyim." demek. Belki de zorunluluk.

Sağlıklı olursak, her sorunu aşarız inancı ile hareket etsek de, kişisel sorunlarımıza ülke problemleri de eklenince iyiyim diyebilmek; her geçen gün daha zor oluyor.

Geçim sıkıntısı çeken, gırtlağına kadar borçlu, akşamları evlerine ekmek götüremeyen ve çöpleri karıştıranları gördükçe, iyiyim demekten bile utanır hale geldik. Komşusu aç yatarken tok yatmayı ayıp sayan inanç ve vicdana sahip insanlar olarak, sofralarımızı sıkı sıkı kapadığımız perdeler ardına kurar olduk...

Her akşam ekonomide uçuyor, Avrupa’yı kıskandıracak hamlelerle büyüyor, bir gün Ay'a gidiyor, ertesi gün Mars’ta uyanıyoruz. Ve ardından Ulaştırma Bakanımız müjdeyi veriyor; uçan taksiler geliyor... Tabii her alanda uçmayı seven, ayakları yere basmayan siyasetçilerin çokça olduğu ülkemizde, uçamayan seçmenler olarak başımız gökyüzünde, uçan taksileri bekliyoruz.

İktidarın sorumlu olduğu, uçan ve kaçan taksiler, Ay’a Mars'a seyahat masalları ile gizlemek istediği bu karanlık tablolara bakıp, ellerini ovuşturan muhalefet partilerinin de sokakta vatandaşa "Nasılsınız?" diye sorup "Tamam bu iş, iktidarı gönderiyoruz." sevinci demokrasilerde kabul edilse de vatandaşın sorunlarını çözmeye, kendisini iyi hissetmesine yetmiyor.

İktidar "Nasılsınız?" diye sorduğunda kanayan yaralarımız acırken zorunlu “İyiyiz.” cevabı vermek; muhalefet sorduğunda "Kötüyüz." demek istemiyoruz.

Toplum olarak iyi olmak, iyi olduğumuz için iyiyiz demek istiyoruz.

Sevmek, inanmak, güvenmek istiyoruz.

Yetmiyor hayaller iyi olmaya. Vaatleriniz yetmiyor iyiyiz demeye. Gerçeklerin attığı tokatla her gün biraz daha düşüyoruz.

Elimizden tutmanızı, düştüğümüz yerden kaldırmanızı istiyoruz.

Biz iyiyiz demeyi, fazlasıyla hak ediyoruz.