SANKİ kıyametin ayak sesleri…
Bir yıldan beri dünyayı hapishaneye çeviren küresel salgın hepimizi canımızdan bezdirdi, tüm benliğimizi mahvetti. Herkes canı derdine düştü.
Ekmek kapılarına kilit vurmak zorunda kalan esnaf, okullarından uzak kalan çocuklar, işsizliğin baş şehri olan Yozgat’ta ağır kış şarlarıyla baş etmeye çalışan ve evlerine ekmek götüremeyen işsiz insanlar, tüm birikimini bitirmiş ve artık geleceğini tüketmeye başlamış durumdalar.
Çoğu insanımız cebinde parası olmadığından sokağa çıkamaz halde. Kredi kartlarının aylık ödemesi gereken en az limitini dahi ödeyemez durumda.
Bu acı tablo öyle gösteriyor ki, yakında hepimiz bankalara olan borçlarımız sebebiyle hacizli duruma düşeceğiz. Faizler almış başını gitmiş. En başta da söylediğim gibi, geleceğimizi tüketiyor, günü kurtarma derdiyle yaşıyoruz. 
Baharın gelmesini umutla beklerken Nisan ayında yağan kar, sanki; “o kadar da ümitlenmeyin” der gibiydi.
Devlet yetkilileri tarafından bakıldığında, ülkemiz güllük gülistanlık gösterilmekte, oysa millet olarak acı gerçeklerle her gün yüzleşiyor, hamaset siyaseti hiçte inandırıcı değil. Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Yozgat çarşısına çıktığınızda etrafınıza şöyle bir bakının… 
O güler yüzlü şehirden eser kalmadı.
Ramazan ayının gelmesiyle birlikte esnaf beklenti içerisine girmiş olsa da, umduğunu bulamadı. Alışveriş yapanlara uzaktan bakın. İnsanlar zorunlu ihtiyaçları dışında hiçbir şey almıyor, yakınından bile geçmiyor.
Büyük marketlerde de durum aynı. Çay, şeker, un, yağ, çorbalık, komposto malzemeleri ve birkaç yeşillikle çıkıyorlar.
Kasap dükkanlarının yakınından bile geçen yok. 
Çoluk çocuğuyla alışverişe çıkan ailelere rastlayamazsınız. 
Oysa Yozgat’ta Ramazan alışverişi bir hafta önce başlar, çiftçinin hasat dönemini andırır, esnaf bayram ederdi. 
Geçen yıllara nazaran bu yıl Yozgat’ta fahiş fiyat artışının yaşanmadığını gözlemledim.
Sanırım Esnafta halkın alım gücünün olmadığını düşünerek bu yıl etiketleri sabit tutmuşlardı.
Kıyafet satan dükkanların çoğu siftah bile yapmadan akşam ediyor.
Herkes yiyim, giyim ve bir çok şeyden fedakarlık ederek hayatta ve ayakta kalma çabası içerisinde.
Yozgat insanı gururludur; Düğün sektöründen ekmeğini kazanan sanatkarlar, kahvehane işletmecileri, bu ve benzeri yerlerde garsonluk yapan emekçiler, öğrencilere evlerini kiraya vererek geçimini temin eden aileler, lokanta ve restoran sahiplerinin halini soran var mı bilinmez.  
Yozgat Belediyesi ve Valiliğimiz bu mağdur esnafımızla ilgili bir araştırma yaptı mı? Bu insanlar çoluk çocuğunun rızkını nasıl temin ediyorlar?
Son seçimlerin üzerinden üç yıla yakın bir süre geçtiği halde çivi dahi çakmayan belediyesi, arsa satmaktan da geri kalmıyor. Üstelik yangından mal kaçırır gibi, yerel basına ilan vermek yerine Türkiye Gazetesine ilan veriyor. Hiç değilse bu mağdur insanların faturalarını ödeyebilir, şu zor günlerinde reklam yapmadan ihtiyaçlarını giderebilir.     
Her yıl kurulan iftar çadırlarına harcanan paralar ihtiyaç sahibi esnafımıza, sanatkarlarımıza harcanabilir düşüncesindeyim.
Oruç tutmak; aç kalmak değil, nefsimizi tok tutmaktır.
***
Ramazan-ı Şerifin tüm dünyaya Rahmet ve bereket getirmesini diliyorum.