Orman kıyımıyla oluşan, ülkenin en büyük sorunu erozyondan dolayı, yüreğimizi sızlatan burukluk ve üzüntüyü bilhassa gezilerimizde çevremize baktıkça duymaktayız.
Dikilen fidanlar, kurulan ormanlar, yanan-yakılan ve yağmalananlar yanında devede kulak kalmakta.Ülke geneli şöyle dursun, bu tempoyla Ankara ve çevresinin ağaçlandırma ve erozyon sorununu bin yılda çözebilirsek şapkamızı göğe atıp, öpüp tepemize koymalıyız.
Ağaçlandırma ve erozyon  konusunda göstermelik dikimler ve nutuklar  yerine, ulusça büyük adımlar atılmalı. Örneğin, Ramazan Bayramı’nı kutlayıp, Kurban Bayramı hazırlıklarına doğru yol almaktayız. Kurban bayramında binlerce kurban kesileceği malum. Kesilen kurban derileri bedellerinin ağaçlandırma, erozyonla savaş ve meraların ıslahına harcanmak üzere, köy muhtarlıkları ve belediyeler kanalıyla da toplanabilmeli. Böylelikle kurban derilerinin büyük bir bölümü, çar-çur edilmeden tuzlanıp-korunması ve pazarlanması yapılacağı gibi, hem de kurban kesiminde kolaylık sağlanması ve çevre kirliliğinin önlenmesi yönünde hizmet beklediğimiz köy muhtarlıkları ve belediyelere de hizmetlerinin  karşılığında bir  katkı verilmiş olunur.
Derilerin gelirleriyle en küçük köyde bile, her yıl 10 meyveli ağaç dikilse, 10 yılda 100 ağaç eder ki hiç yoktan büyük bir kazanım olur.
Hele de bağışlarla, büyük köyler ve belediyelerce oluşturulacak meyvelik ve ormanların vereceği hazza ve mutluluğa ne demeli? Öte yandan 25-30 yılda ancak meyve veren aşısız ceviz fidanlarının çevresine konulan kurban kanıyla, 8-10 yıla varmadan meyve vermeye başladığına tanık oldum. Dün taş-taş üstünde kalmayan Güney Kore halkı, WC dışkısını bile gübre olarak kullanmıştı ki bugün ekonomik yönden dünya devleriyle yarışmakta, kısa sürede pıhtılaşıp katılaşan kurban kanlarından da gübre olarak neden yararlanmayalım?
 Sözün özü: yöneticilerce, bedeli ağaçlandırma, erozyonla savaş ve meraların ıslahına harcanmak üzere, kurban derilerinin toplanması için köy muhtarlıkları ve belediyelere de  yetki verilmesine acilen gerek görmekteyiz.
Mevlana ne demiş: “Yemyeşil et, gel gönül iklimini,
Yasemin, sümbül, gül açsın yepyeni”