AŞIK olmakta bir nevi keder ve ıstırap vermez mi insana?
Aşk kulağa ve kalbe düşen ifadesiyle mutluluktur. Bazen sonuç ve ulaşamama halinde ıstırap ve acıyı beraberinde getirir. Kederin orta yerine, bir yangının ortasına bırakır gibi bırakıverir…
Sevdiğimiz, âşık olduğumuz insandan karşılık bulamadığımız takdirde içimizde nasıl bir acı, kıyamet yaşayacağımızı biz bile kestiremeyiz. 
Keder ve mutluluk birbirine karışmıştır. 
Burada sormamız gereken şu olmalı.
Acı mı mutluluğu doğurur, mutluluk mu acıyı beraberinde getirir?
Buğulu camların arkasından mutluluğu gözlemek. 
Denizin ortasında, sisli bir havada kaya veya bir kara parçasını görebilmek. Acının ıstırabın içerisine gizlenmiş bir mutluluk.
Ağlamakla gülmek…
Sevmekle acı çekmek

Simsiyah bulutlarla kaplı gökyüzünden küçücükte olsa bir mavilik içimize nasıl bir tarif edilmez huzur ve ferahlık doldurur. Gözümüzü aydınlatır, parlatır. Gönlümüzü, gönül kapımızı açarız küçücükte olsa o maviliğe…
Bir zümrütün, kristal bir kâsenin, parlak bir elmasın, çok değerli bir taşın yerin altında veya deryaların içerisinde saklanması…
Mutluluğun acının içerisine gizlenmesi gibi…
Ararız. Uğruna yapamayacağımız şeylerin olmadığını düşünerek, düşleyerek, hayal ederek kederin, ıstırabın üzerine gideriz. Bir damla mutluluk bulabilir miyiz diye kuşların mavi göklere heyecanla kanat çırpması misali… 
Buluruz. Mutlaka vardır. Kendi içimizde, duygularımızın ve hislerimizin arasında duran belki bir gün bizlere mutlak lazım olacaktır diye bekleyen ‘belki böylesi daha hayırlıdır’ düşüncesi bizlere, içimize, zihnimize hatta bedenimize bir mutluluk ve mutluluğa kapı aralayacak olan ferahlık hissi verir.
Bir kadının bir erkeğe, bir erkeğin bir kadına karşılıksız sevgi ve şehvetle bağlanmasında duyduğu derin mutsuzluk hissi içerisinde gizlenen bir umut vardır ve bu ’belki’ umudu erkeğe de kadına da bir mutluluk penceresi aralar.
İnatçı bir erkek, inatçı bir kadın…
Nazlı bir kadın, naif ve bu naifliğinin yanında azda olsa asi, belki de hoyrat bir erkek…
Birbirlerine ulaşmak için katlanması ne kadar zor zahmete katlanırlar… 
Kendi düşünce ve dünyalarına koydukları duvarları yıkmak ve kırmak için yine kendi içlerinde adeta savaşa tutuşurlar. Kadın naz yapar. Kadının nazı bazen erkeğin içerisindeki benlik, enaniyet duygusunu okşar ve erkek vazgeçmekle ulaşmak arasında gidip gelir…
Baş dönmeleri…
Mide krampları…

Kadının aynı şekilde bencil ve egosuna yenilmiş bir erkeğe duyduğu aşka o erkeğin bencil ve ego duvarlarını yıkmak için gelgitler yaşaması…
İkisinin de kendileri açısından verdikleri bu inanılması güç mücadele, kavuştuklarında alacakları bir damla haz ve zevk içindir. 
Bütün bu gelgitler, kaçmalar, kovalamalar, baş ağrıları, egoya katlanmalar, naz duvarlarını alabildiğine zorlamalar bir araya gelmenin sonuna saklanan bir damla hazda gizlenmiştir…
Acı ve ıstırap bir açıdan toprağa atılan bir tohuma benzer. İçerisinden bir mutluluk, bir tebessüm, bir haz, zihinsel ve bedensel olarak bir doyuma ulaşma zevki gizler…