Bir kadının gözleri geceye düştüğünde bütün şehir uyanır. Karanlık dehlizlerden çıkar gibi göz kapaklarını aralar cadde ve sokaklar. Evlerin pencerelerinde belirir bilinmez gölgeler. Bir efsundur gece, bir rüyaya dalmış ve uyanmayı bekleyen düşünceler girdabında gitgeller yaşayan bir insanı andırır şehrin ışıklı lambalarına tüneyen gece kuşları.
Sabahın alacası düşerken yere, çiğ tanelerine benzer bir kadının gülümsemesi.
Soğuk ve titreten çiğ taneleri.
Mavi gökyüzü yerini kara bulutlara bıraktığında bir kadının gözlerine düşer yağmur taneleri.
Islak, buğulu gözler.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde, suya iner şehrin bütün kuşları. Masal ülkesinden gelen peri kızlarını andırır, ateşin etrafında aşkla dönen ve aşık oldukları ateşe bedenlerini feda eden ateş böcekleri.
Kadına şahıs olarak bakıldığında milyonlarca hatta milyarlarca kadın vardır. Kadına bir öz olarak, bireysellikten öte bir kimlikle baktığınızda kadın aynı kadındır. Gülen, ağlayan, dans eden, acı çeken, omuzunda yokuş yukarı ağaç dalları taşıyan, kamera karşısında podyumda insanların şehvet duygularını uyandıracak tarzda salınan kadın bireysel olarak bakıldığında ayrı kadınlar, kadını kadınsal olarak düşündüğünüzde aynı kadındır.
Afrika’nın ücra bir yerinde elinde bakracıyla su arayan kadın ile Paris’in orta yerinde canlı bir müziğe eşlik ederek raks eden kadın aynı kadın mıdır?
Umuda düşen kadınla umutsuzluğu koynuna davet eden kadın sizce aynı kadınlar mı?
Evet kadın bireysel olarak bakıldığında kadının kendi şahsıdır. Neyse odur.
Kadını geniş bir çerçeveye koyduğunuzda, kadını kadın olarak tahayyül ettiğinizde bütün kadınlar, bir bütündür.
Kaybolma hissini içerisinde barındıran birey sahibi gibi kapısını her çalan acıya, ızdıraba, gözyaşına, buhran ve dahi karmaşık bir kaosa aralayan kadın sizce hangi kadındır?
Gökte bir bahar yağmuru sonrası çıkan gökkuşağının bütün renklerini bünyesinde barındıran, yaşamı adeta bir renk cümbüşü içerisinde geçen kadınla bir kış ortasında tipiye yakalanmış gibi sevgisizliğe ve kaybedişlere yakalanmış kadın aynı kadın mıdır?
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde üzümler bir başka tat bırakır damakta. Biraz ekşi, biraz mayohoşu birazda yüz burukluğu oluşturan bir tattır bu.
Çok sevdiğimiz erik ağacı belki de üzerine konan küçük serçelere ağır gelir. Dalları sarkar, yaprakları dökülmek ister.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde mevsim hep eylüldür. Yapraklar sararmaya yüz tutmuştur.
Rüzgar şiddetini artırmaya başladığının habercisidir.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde mevsim hep eylüldür.
Yapraklar sararmaya yüz tutmuştur. Gece üşür. Gece üşütür insanı.
Gece kendi karanlığına sarınır.
Örter karanlıkları üzerine.
Bir kadının gözleri geceye düşer.
Mevsim hep eylüldür.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde bütün şehir uyanır.
Kırda açan sarı papatyalar solmaya yüz tutar.
Küçük bir çocuğun hüzünlü, ağlamaklı bakışları dolar evlerinin her bir köşesine.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde beyaz kelebekler üşüşür su arklarına.
Bazen keskin bir bıçak gibi keser gece rüzgar. Alabildiğine hoyrat eser, yüzleri yakar. Ne kadar da sırtını rüzgara verse de kadın, bir yolunu bulur asi ve hoyrat rüzgar. Kadının saçlarından yol bulur, göz ve yüzüne vurur tüm hırçınlığıyla kendini.
Asi bir rüzgara tutulur kadın. Gitmelerin ve kalmaların arasında bocalayan bir hayatın içerisinde dönüp durur.
Sizce aynı kadın mıdır ellerinde bir demet gül tutan. Başlarına papatyalardan taç yapılan kadınla omuzları biraz daha düşmüş, yaşamın getirdiği ağır yük gözlerini çökertmiş, bakışlarını bulandırmış kadınla?
Aynı kadından mı bahsediyoruz?
Biraz önce göz alıcı elbisesiyle ışın ışıl kaldırımda salınarak yürüyen, ayakkabılarının çıkardığı ses vücut kıvrımları ile aynı orantıda dikkat çeken kadınla, bir caddenin köşesinde sırtına yarı çıplak bağladığı çocukla mendil satan kadın aynı kadın değil mi?
Aynı kadından mı bahsediyoruz?
Dudaklarında şarkılar mırıldanan iki kadın. Biri hüzün kokan, acının girdabında boğulan adeta bedenen çıkmak için tırnaklarını kullanan, hüzün sokağı sakinini andıran kadınla, şarkıyı söylediğinde gözlerinin içi gülen, yüzünde adeta bir bahar bahçesi oluşan, söylediği şarkının tesiriyle kendinden geçerek salınıp sallanan kadın aynı kadın mıdır?
Kadının gözleri geceye düştüğünde bütün kuşları havalanır şehrin.
Sessizliğin ortasına düşen bir taş olur.
Geceyi sarmalar evlerin cumbaları. Ve ay gecenin karanlığında kaybolur çekilir kendi aydınlık dünyasına.
Sevgili düşürme geceye gözlerini Kirpiklerinin ucunda tut maviye çalan gözlerini.
Gün dönümlerinde düşen çiğ tanelerini andırır gecenin koynuna sessizce sokuluşun.
Gün batımlarında hüzün çöker göz kıvrımlarına. Susmak bilmeyen gecenin öfkesi avuçlarına ve kapı önlerine düşer.
Bir kadının sessiz çığlığında toplanır gece kuşları. Yarasalar saklandıkları, gündüzün kendileri için kahreden koyu aydınlığından sığındıkları karanlık izvelerde bir ağıt cümbüşüne tutulurlar.
Bir kadının gözleri geceye düşer.
Sessizce.
Tüm gece kuşları ve yarasalar kuytu köşelerinde uykudayken.
Korkunun koynunda büyüyen, ürpermeyi adeta bir elbise gibi ruh bedenine giyen, sessiz çığlıkları attığında bu çığlıklar sadece kendi dimağında, beyninde, içinde büyüttüğü öfke duvarlarında yankılanan, belki de sadece ellerinden hiçbir şey gelmeyen masum çocukların, sardunyaların, kır çiçeklerinin, ark kelebeklerinin duyduğu ve hissettiği kadınla, gülümsediği, mutluluğu her halinden belli olan, göz bebeklerinden kuşlar ülkesinden geldiği sanılan, dağ kırlangıçlarını gece koynuna aldığı gibi sevgiyi ve mutluluğu kalp penceresinden içeriye alan, hüznün ve bırakın acıyı ekşinin bile uğrak olmadığı kadın alnı kadın mıdır?
Aynı kadından mı bahsediyoruz?
Aynı kadın etrafında mı dönüyoruz?
Güneş bu iki kadının da üzerlerine doğuyor. Ay gecenin karanlığında bu iki kadınında yolunu aydınlatıyor.
Toprak bu iki kadının da beslenmesi, yaşam sürmesi için bağrından enfes yiyecekler bitiriyor. Eğer bu iki kadın aynı iki kadın ise, gündüzün aydınlığı ikisinin üzerine de düşüyor sabahın alacasında.
Neden biri gecenin acısını, ızdırabını koynuna alıyor da diğeri sevinci davet ediyor.
İkisi de bir ırmağın kenarında duruyorlar farz edin. Ellerinde tuttukları bakraçları suya atıyorlar. Sadece birisinin bakracı suyla dolu çıkıyor ırmaktan.
Kadını genel olarak kadın sıfatıyla düşündüğümüzde, bütün kadınlar bir tek kadın sıfatının etrafında
toplanıyorlar. Bireysel olarak kadını ele aldığımızda kadın ikiye ayrılıyor.
Bakracını dolduran kadın, bakracını boşa çeken kadın.
Kadının gözleri geceye düştüğünde kırmızı sarmaşıklar çevirir sarıya boyanmış, tıpkı ev sahibi kadının gözleri gibi kapısı maviye çalan, denize bakan küçücük penceresi olan tek katlı bir evin etrafını.
Sarmaşıkların kokusu denize kadar ulaşır. Balıkları bir tatlı cümbüş alır. İnsanların kalpleri gibi kirlettikleri dünyalarına billur bir kokunun gelmesinin sevincini yaşarlar küçücük dünyalarında.
Bir kadının geceye düşer gözleri.
Gözleri maviye çalan beyaz tenli kadının.
Üzüm gözlü esmer kadının.
Siyah çakır gözlü sarışın kadının.
Kahverengi saçlı üzüm gözlü kadının.
Bir kadının geceye düşer gözleri.
Bir kadının gözleri suya düşerse, kuşlar kanatlarını açmaz o gün, hiçbir güvercin kuytu köşesinden çıkmaz.
Denizin martıları bağırmaz gecenin karanlığında. Bir vapurun peşi sıra gitmez süzülerek.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde bütün şehir uyanır.
Bir kadının gözleri geceye düştüğünde şehrin sokaklarını çığlık çığlığa bir sessizlik kaplar.
Sokaklar ayrı bir garipserliğe bürünür. Anlaşılmaz, sessiz bir karanlık sarar şehrin etrafını.
Kimse anlamaz kadının gözlerinin geceye düştüğünü.
Sadece kumlu bir parkın tahta bankında birbirlerine yaslanarak uyuklayan iki evsiz hisseder bir kadının gözlerinin geceye düştüğünü.
İki evsiz…
Bir kadın…
Geceye düşen bir çift göz…