MAHALLEMİZE arada bir deli!... Erdal… denilen biri gelip  gider. Yürümekte  konuşmakta ve zihin olarak da engelli. Mahallede ne kadar çocuk varsa peşine takılıp onunla dalga!.. geçiyorlar. Attıkları taşlarsa kafasını kanatıyorlar. Elimle işaret ederek yanıma çağırdım.
Sekerek, biraz da korkarak!... yanıma geldi.
Uzun tırnakları ve kirli ellerini tutarak hatırını sordum. “Ekmek ve su ister misin? ” dedim. Su istedi. Suyunu getirttim. Suyu içtikten sonra eliyle Selam!.. vermesini öğrettim.
“Seni döven olursa gel bana söyle, ben onları döverim.” diyerek ona güven verdim.
“Tamam” deyip boynuma sarılarak ağladı.
Beni de ağlatarak uzaklaşıp gitti.
Etrafımıza toplanan çocuklara da:
“Ona taş atmayın, onunla alay etmeyin.” dedim. Ama çocuklar yine bildiklerini!.. yapıyorlardı.
Ertesi gün saz arkadaşları!... olan çocukları peşine takmış yine geldi. Eliyle Selam! vererek: “Ağabey naapıyon?” diyerek hatırımı soruyor, bir taraftan da başka yerlerde onu dövüyorlarmış!... onları bana şikayet!.. ediyordu.
Sen korkma ben onları döverim diyerek ona güven!.. veriyordum. Oda bu güvenden mutlu oluyor ki:  “Ağabey onlari dövecek, ağabey sizi dövecek.” diyerek konuşa konuşa gidiyordu.
Ağabeyde senden kalır bir yanı yok!.. onları nasıl bulsun? Bulsa bile onları nasıl dövebilirdi?
Olsun Erdal mutlu ya, Erdal’la gönül!.. bağı kurdum ya o bana yeter  diyordum.
Yozgat’taki dayımın!... oğlunu evlendiriyormuş. Bize davetiye getirdi, bizleri düğüne bekliyorlar.
Bu arada Köye de gideriz düşüncesiyle, düğün hediyesini alıp kardeşim, ailesi, annem ve oğlum uda alarak düğün için yola çıktık.
Önce Köye uğrayıp bir gece kaldık.
Halamın tandır sacında yaptığı çöreği!... yemeden düğün evine gidilir mi?..
Sonra Köyden ayrılarak Yozgat’taki dayımın oğlunun  düğününe geldik. 
Düğünün havasını!... suyunu!... tattıktan sonra. Kazasız belasız düğünü yapıp gelini getirmiştik.
“Onlar erdi muradına! biz çıkalım kerevetine gidelim Ankara’ya.” diyerek  Yozgat’tan ayrıldık.
Ankara’da çocuklar ve birkaç komşu gelerek: “deli Erdal seni ne çok seviyormuş.”  dediler. Ben de onlara: “Hayrola ne oldu?” diye sorduktan sonra anlatmaya başladılar.
Erdal her zamanki gibi bu seferde çocuk korosu!... eşliğinde bizim eve gelir.
Gelir gelmesine ama!.. evde kimse yok. Yan tarafta bulunan komşumuz kara! Hatice’ye  sorar: “Ağabey nerede?”  Komşuda: “Ağabey öldü!... Köye götürdüler” der.
Erdal pencerenin demirlerine yapışarak hıçkıra hıçkıra ağlar.
Yoldan geçenler ve komşular etrafına toplanıp Erdal’a: “O!.. ölmedi, Yozgat’a düğüne gitti.” deseler de onu inandıramazlar.
Biz düğünde gülüp eğlenirken o da benim!... için evin penceresine gelerek ağlıyormuş.
Komşular ekmek, su gibi yiyecek içecek getiriyorlar, o:  “Hiçbirini istemem, ben ağabeyi!... istiyorum.” diyormuş.
Bu hadise üç-dört gün tekrarlanır.
Sabah gelir, sanki nöbeti!... bitmiş gibi akşam evine gidiyormuş.
Bizler yorucu!... bir yolculuktan sonra eve geldiğimizde, akşam olmuştu.
Günlerdir olup biten bu olayı duyduktan sonra etkilenmiştim!.., ne yapacağımı bilemiyordum.
Zaten yapacak bir şey de  yoktu.
Bana haberi veren komşular  “iyi akşamlar” dileyerek gittiler.
Bu insanlar… tarafından sevilmek benim hoşuma!... gidiyordu.
Çünkü!... Sevmenin karşılığında Sevgi ve merhamet!... vardı. Menfaatler karşılığı!... Selam!... verilen şu günümüzde, bu Sevgi merhamet!...
Benim için çok önemliydi.
Sonunda sabah oldu. Kahvaltımı yapıp penceremi açtım ve Erdal’ı beklemeye başladım. Bir yandan da makine ile çorap örüyorum.
Kafam ona takıldığı için ördüğüm çoraplar hatalı oluyordu. Daha fazla çorap bozmamak için örgü!.. işini bıraktım.
Öğle üzeri idi. Erdal biraz tehir!.. yapmıştı, ama sonunda geldi. Karşıma dikildi!.... Hiç konuşmadan bir süre birbirimize baktık!... Daha sonra: “Ağabey sen ölmedin mi? ” dedi. Ben de “ölmedim” dedikten sonra eliyle selam verip gitti. Giderken  sağa sola Haykırırcasına!.. “Ağabey ölmemiş Ağabey ölmemiş!...” diyerek beni gösteriyordu.
Ben de ardından hafif hafif gözyaşı döküp, ağlıyordum.
“Allah için Sevseler, menfaatsiz Sevmeyi doya doya yaşasa İnsanlar’ diye düşünüyordum.
    Evet dostlar!... Allah tarafından yazılan bu Kader!... dediğimiz senaryoyu!... oynuyorum.
 Zaman zaman kabahatlerimizi!.. Kaderle  karıştırıp!.. bana biçilen bu rolü oynamaya çalışıyorum. Yanlışları ve doğruları Kader çizgisini!.. aşmadan oynuyorsun.
İstesen de zaten Kader çizgisini aşamazsın. Çünkü yazgıyı!.. yazan Allah’tır. Bunu değiştirmeye kimin gücü yeter.
Kendinin engelli!... olduğunu bilen ve hisseden İnsan içine kapanıp Kader’ine boyun büküp! duramazsın, senin de sana göre yapacakların!... vardır.
 Düşün ve yapman gerekenlere karar ver ve derhal harekete!... geç.
Boş dururken kimse seni sevmez, sadece sana acırlar. Küçük çocuklar bile bir takım numaralar!... yaparak kendini sevdiriyor.
Üretken ol, bilirsin meyvesiz ağacı keserler.
 Bu yüzden üretken ol, sen bir şey yapmak istersen göreceksin Allah senin önünü!... açacak.
Çünkü her gecenin bir güzel sabahı!... olur.
Kendinde engeli!... bulunmayan İnsan; “Benim sadece başım ağrır, başka bir derdim! yok'' deme.
Engellilik hali, piyango… gibidir, bir gün size de çıkabilir.
Ekmeğini suyunu o İnsanlarla!... paylaş.
Yarın Ahiret gününde O senin yakana! Yapışmadan. Sen bu dünyada yapman gerekenleri!... yap. Acımak ve uzaktan bakmak senin yakanı!... kurtarmaz.
 Kararını!.. ver harekete! geç, yarın geç olabilir.
Selam  ve  dua’larımla.