ŞUNU DA yazayım mı…? müdürüm.
Kızma ne olur gözüm gördü… gönül durmuyor, “yaz gurban” diyor.
Neyimi yazayım müdürüm...?
Siz izin verin ben inci taneleri gibi dizeyim:
-Bir çocuk gibi misafirlerinin altını değiştiriyorlar kızmıyorlar lavabo işlerini görmeleri için sevgi kollarıyla kucaklıyorlar üşümesin diye yatağın düzenliyor üzerlerini kapatıyorlar sıcacık yatıp uyusunlar, diye.
Yüzün ekşitenler de var...
Yapmayın etmeyin beyler yüzünüzde olsa ekşimeyin onlarda sizin gibi misafir…!
Ama çok önemli misafir… kıymetini ve hizmet yaptığınız için kendi kıymetiniz de bilip tövbeye… diz çökün ve kazananlardan olun.
“Elbet de yanlış yapanlarda olabilir, yanlış da olsa hizmetlerini yapacaklar karşılığında maddi alımları var.
Kim ne yaparsa kendisine yapar.
Yanlış yapanlar da birgün tövbe eder gönül’e döner.
Dur hele müdürüm elimi kolumu bağlama yazacağım çook şeyler var çook ...!
Uykusuz geçen geceler var eli kolu bağlı yaralılar var sızılarına dayanamayan feryadı figanlarıyla inletenler…
Eli tutan saçın başın yolanlar var.
Bir misafir… kaza sonucu felç olmuş:
-hastalığımdan dolayı doyduğumu acıktığımı bilmiyorum hiç bir şeyin tadını alamıyorum burnum kokuda almıyor sen anlat Salih hocam kokladığım gülün kokusunu yediğim yemeğin tadını birde bu dünyanın tadını anlat ve yaz, diyor ardında gözyaşları sel olup akarak dili de Rabbine yalvararak şükür hamd gülleri sıralıyor.
“Rabbim umduklarımıza nail korktuklarımızdan emin eyle” diye kuş olup uçuyor çiçek olup açıyor boz kırlarda yeşermeyen yağ gülü papatya mor menekşe cırıl kuşu ivevik karınca her türlü böcekleriyle kara toprak oluyordu.
Bu duygularla misafirlerle dertleşirken bir personel geldi:
“Salih hocam sizi müdür çağırıyor, diyerek alıp götürdü.
Müdür Salih’e, yazabilirsin yaz.
Personel ve hasta kaynaşması’na katkı olsun haklı olduğun her şeyi yaz, diyordu.
Salih bir taraftan da dağ…! gibi büyüyen sıkıntıları nasıl yazacak onu düşünüyordu.
Yok yok yazmayım beni yapılan iftiralarla… başka yere sürerler ondan sonra tatar Ramazan gibi sürgünden sürgüne gidersin.
Neden yazmayım hani.
Cumhur başkanımız ne diyor:
“Biz sizlere amir olarak değil hizmetkar olarak geldik” diyorlar.
“Siz kimsinizki…”
Kurum sakinlerine ben senin hizmetcinmiyim senin altını değiştirdim hazır yemeğini getirttim.
Odanı isterse pislik götürsün nasıl olsa koronavirüs var bahane hazır hakkıyla işini yapanlar hariç.
Hani bazı insanlar yağmur bile yağmıyor iktidarda Ak parti var diyorlarya işte öyle bişey.
O zaman yazmayalım. Kurum sakini Salihin internetini kapattırmak için imzalı belge alıp size bedeva internet vereceğiz kapatılan internete ödenecek hiçbişey yok biz varız kimse bişey alamaz diye efelenerek.
Salihe bir milyon avkatlık haciz parasını nasıl ödettirdiklerini, evet yazmayalım.
Virüs karantinası adıyla dışardaki mecburen yapılması gereken işlerini olmaz yapamayız deyip boynu bükük bırakmayı yazmıyorum.
Noterlik iş var “oğlun gelsin yapsın”, kendileri ne işe yarıyorsa…
Her işe hee deyip hiç bir şey yapmamak zannederim onları… mutlu ediyor..
Sayın Cumhurbaşkanım bak senin hizmetkarız demesi gereken elemanların neler diyor sizlerden hiç ilham almıyorlar.
Kurum müdürü çalışmayan elemanı tutanaklı belgesiyle başka birimlere ceza olarak yolluyor onlar’da torpil yaptırarak geri geliyorlar üstelik birde müdüre çalım satıyorlar.
Ben söylemiyorum öyle diyorlar.
Bukadar yeter satır… altında saklı “mesajları” alan alsın yeter. Biz dönelim gönül bağımızın mesajlarına.
NEREDESİN EY VEFA
Merhaba güzel insanlar. Nasılsınız iyimi siniz? iyi ve hayırda sevgiyle coşup bir şelale misali akmanızı Mevladan diliyorum.
Şu uzun geçen geceler ve soğuk kış günlerinde düşündüm bu köşeyi Rabbimin bana kısmet eylediği bir hikmet ilahisi bilerek. Siz güzel dostlarımıza seslenip aciz hane bir çağrıda bulunayım dedim.
Geçenlerde engelli güzel bir kardeşimizi telefonla aradım.
Güzel kardeşimizi telefonla aradığımda rahatsız ettiğimi düşünüyordum. İyi ki de rahatsız etmişim:
-Abi çok bunalıyorum gündüzler soğuk dışarıya çıkamıyorum birde virüs yasağı var geceleri de çok uzun sabahlar olmuyor” diye bana sitemle karışık sessiz feryadını dinledim.
''Gönül ne çay ister ne kahvehane. Gönül bir sohbet ister kahve bahane.''
Evet dostlar. Dört duvarın nasıl insanı sıkıp boğduğunu ben bilirim. Elinizi uzatıp da tutamadığınız o mutlulukları nasıl tutulamadığını ben bilirim. Bizler bilgisayar karşısında yani şu sanal dünyada birer dostluk bağı kurup acı tatlı sessiz çığlıklar atarak sohbetler ediyoruz.
Bunun için Rabbimize bu imkanı ve buna benzer imkanları bizlere kısmet eğlediği için dua edip ne kadar şükretsek azdır.
Ya buna benzer imkanları bulamayan milyonlarca o güzel insanlar.
Haydi onlara da bizler ulaşalım. Bildiğiniz tanıdığınız. Bir yaşlı insan olabilir. Bir engelli dostunuz olabilir.
Yada bir komşunuz olabilir. En azından bir telefon edip:
-Sizi Allah için çok seviyorum” diyebilirsiniz.
Gönül dostlarını ziyaret ve de telefon görüşmeleri yaptım şükür bunu hep yapıyorum.
Dertli Gönüllerden Dua İsteyin, Çünkü.
Hazine Yıkık Yerlerde...bulunur ~Hz. Mevlana~
Selam ve dua’larımla.