İNAT;  “bir konuda direnme, ayak direme, diretme”dir. İnsan yaşamının hemen her döneminde tanık olduğumuz bir durumdur bu. 
İnat; yaşamımızda öyle derin izler bırakmıştır ki deyimlerimize, atasözlerimize konu olmuştur. “Nuh deyip peygamber dememek, damarı tutmak, burnunun dikine gitmek, inatla ilgili deyimlerimizden yalnızca birkaçıdır. “Keçi geberse de kuyruğunu indirmez.” de inatla ilgili en sık kullandığımız atasözümüzdür.
İnadı çocuklar ve yetişkinler için ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. İnat; çocukluk dönemlerinde istenilenlerin sağlanmasına yönelik, genelde masum bir eylemdir. Bu yönüyle hoş görülebilir. Ancak yetişkinlerin inadı birtakım sakıncalar yaratabilir. Benim üzerinde durmak istediğim yetişkinlere özgü olanıdır.
Bilirsiniz, inadın olumsuz sonucunu anlatan “İki İnatçı Keçi” masalı vardır:  Bir derenin üstündeki ağaç kütüğünde karşılaşıp inatlaşarak birbirlerine yol vermeyen, sonra da kavgaya tutuşup dereye düşerek boğulan iki inatçı keçiyi anlatır. İşte bu türde insanlar da vardır. Bir ayak direttiler mi vazgeçiremezsiniz onları. İşin sonunu hiç akıllarına getirmezler. Bu nedenle kimi zaman büyük zararlara uğrarlar. Deyim yerindeyse pire için yorgan yakarlar. Çünkü inatlarının tutsağıdırlar. Kendilerini bu tutsaklıktan bir türlü kurtaramazlar. İnatlarından vazgeçmeyi bir yenilgi olarak görürler. Bunun ne kadar yanlış bir tutum olduğunu kabul etmezler, daha doğrusu bilmezler. Alexsander Pope’un dediği gibi, “İnatçı bir adam düşünceleri tutmaz, düşünceler onu tutar.”  
İnat bilgisizlerin silahıdır. Düşünce ve davranışlarının mantık temelinden uzak olduğunun farkına varmayanlar, inadı amaçlarına ulaşmakta bir güç olarak kullanmaya çalışırlar. Zaten bilgili olsalar, akla uygun bir düşünce ya da davranışa niçin karşı çıksınlar ki?..
İnat kendini beğenmişlere özgüdür. Çünkü kendini beğenenler ön yargılıdırlar. Deyim yerindeyse burunlarından kıl aldırmazlar. Düşünce ve davranışlarının kesinlikle doğru olduğu konusunda koşullanmışlardır. İşte böyle tipleri inatlarından vazgeçirmek olanaksızdır. 
İnadın savunulacak bir yanı yok mudur acaba? Vardır kuşkusuz. O da iyiye, güzele, doğruya, hakka, adalete ulaşmak ve her türlü zorluğa karşın yaşamak için inat etmektir.  “İnatçı olmak fena şey değil, ancak iyiye inat etmeli.” diyor Kemal Tahir. Nazım Hikmet Ran da, “Yaşamakta ayak direyeceksin.” diyerek inadı bir yaşam savaşı olarak görüyor.
Şurası bir gerçek ki inat çoğunlukla olumsuz sergilenen bir tavırdır. Genelde de kişinin hem kendine hem de çevresindekilere zarar verir. Hele toplumda sorumlu bir konumda bulunan kişilerin inadı, daha kötü sonuçlara neden olabilir.  
Kendi yaptıklarımızın ya da yapmak istediklerimizin her zaman doğru olamayacağı gerçeğini kabul edip başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vererek, önerileri usa vurarak, eleştiriye kapımızı açarak inatlaşmaktan kendimizi kurtarabiliriz. İşte o zaman olumlu sonuçlara ulaşır, kendimizi ve çevremizdekileri olası zarar ve yıkımlardan korumuş oluruz. Unutmayalım ki anlamsız ve tutarsız inadın sonucu her zaman başımıza dert açar.