ANKARA Mamak Dutluk’ta… Yoğun geçen gece ve sabahın gönülleri coşturan seher vaktinin ardından.
Allah ne kısmet etmişse onlarla kahvaltısını yaptı. Eski ama temiz olan çarşafı somyanın üzerine serdirerek:
-Anacığım ben şu tekerlekli sandalyemden ineyim’de öğle Namazına kadar biraz istirahat edeyim” dedi.
Sessiz ve sedasız güzel bir uykunun ardından annesi gelerek:
-Oğlum öğle Ezanı okundu.
Kalk bak karşı komşular Haydar amcanın ceviz ağacının altına gene toplandılar seni istiyorlar: -Salih… olmazsa sohbetimizin tadı tuzu yok diyorlar” diyerek.
Anasının sesi odanın içinde ışık saçarak yankılandı.
Ceviz ağacının altındaki dostluk sohbetleri çok hoş geçi yordu.
Yan komşuları Kırşehirli Galip amcası köyünde yaylalarda çobanlık yaptığı koyun sürülerini ve anılarını anlata, anlata bitiremiyordu.
Gece yarısı koyunları yaylada yatırırken kendiside farkında olmayarak bir yılanın üzerine yatarak öldürdüğü o yılanı ballandırarak anlatıyor.
Palabıyıklarıyla herkesin dikkatini çeken Çorum mecidözlü Haydar ağabeyside köyündeki çalıştırdığı su değirmenini anlatıyor ve beslediği kümes hayvanlarının arasındaki çilli horoza:
-Bir görseniz maşallah camız balağı gibi büyüktü” diyordu.
Astım hastalığından dolayı sigarayı hala bırakmayan ve omuzlarından soluyarak nefes almaya çalışan Ramazan yine her zamanki gibi, hastanede ya bir doktoru azarlayıp dövüyor.
Yada gittiği türküye büyük millet meclisinde bir millet vekilini tersliyor ve bal kaymak yemiş gibi ağzını şapırdatarak anlatıyordu.
Almancı Mama… dayısı da gene nöbetçi amiri gibi çocukları kovalayarak sohbete katılıyor.
Tiyatroda sahne düzenleyicisi Samsunlu Salim abisi ise günlük gazetesi elinde sadece selam vererek geç ip gidiyordu.
Yolun karşı tarafında oturan Cafer amcası da kendini ve yerleri incitmeden yavaş, yavaş yürüyerek geliyor:
-Ömrüm şu yalan dünyada geldi geçti bitiyor bizim şu gece kontunun işini bitiremedim” diyerek sohbete katkıda bulunuyordu.
Salih… dinden imandan ve Müslümanların gaflet uykusunu peygamberimiz (s.a.v) m in yaptıkları güzellikleri ve güzel sözlerinden anlatıyor.
Ramazan Salih’e seslenerek:
-Saz çaldığın o günleri unutup şimdi başımıza sofimi kesildin, diye sohbeti bölüyordu.
Küçük Hasan can… Salih amcasının dışarıda olduğunu görerek ve koşarak gelir.
Yanına gelen altı yaşlarındaki Hasan can Salih’in ellerinden sıkıca tutarak:
-Beni yanından ayırma” diyerek gözlerinden Sevgi bakışlarıyla da süzüyordu ve hafif mırıldanarak:
-Salih amca ben hep senin yanında kalıp bir şeye ihtiyacın olursa koşarak getirir götürürüm” diyordu.
Yanlarında bulunan Galip amcaları bir anda Hasan can’ın Sevgi muhabbetini bölerek Hasan canı azarladı:
-Biz burada sohbet ediyoruz haydi sen git şu ilerdeki çocuklarla oyna” dedi.
Salih’te Galip amcasının öfkesini böldü:
-Azarlama bu çocuğu o benim arkadaşım” diye Hasan cana cebinden çıkardığı bir şekeri vererek ve koruma tavırlarıyla ona güven veriyordu.
İşittiği azardan etkilenen Hasan cana seslenerek:
-Hasan can sen Namazını kıldın mı” dedi.
Hasan can:
-Hayır amca kılmadım.
Salih:
-Hadi eve git sen Namazını kıl daha sonra görüşürüz” diye.
Hasan’ı yanlarından uzaklaştırdığını sanıyordu.
Çok zaman geçmeden Hasan tekrar geldi.
Salih hararetli geçen sohbeti dinliyor arada bir katkıda bulunarak konuşuyordu.
Hasan Salih’in gözlerine bakarak dikkatini çekmeye çalışıyordu ve dikkatli bakışlarıyla sorular soruyormuş ta cevaplarını bekliyormuş gibi bir hali vardı.
Sonunda dayanamayarak pat diye sordu:
-Salih amca ben Namazımı kıldım neden Allah kabul etsin demiyorsun?” diyerek.
Salih’in düşünen beynini kilitledi ve güzel geçtiğini sandığı o sohbetin havasını bir anda değiştirdi.
Çiçekler artık Hasan’a gülüyor güller yeniden açıyordu yollardaki tozlar artık.
Hasanın gözlerine gitmeyerek onu rahatsız etmiyorlardı çünkü…
Hasan can Namazını kılmış Rabbinin bir emrini yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyordu…
Selam ve dua’larımla.