NİKOLA Vaptsarov bir şiirinde, "Doğduğum toprakların üstünde bütün gün gülümsedi gökyüzü. Gece yandı yıldız avizeler, tan atıp gün doğuncaya..." diyor.
Son yazılarımda doğduğum, çocukluğumun, gençlik yıllarımın geçtiği Çekerek'te olduğumu anlatmış; ülke gündeminden, siyaset, ekonomi, salgın gibi konulardan uzak, sevgiyi, özlemi, hoşgörüyü anlatmaya çalışmıştım. Doğduğum toprakların üzerinde, her doğan yeni günün nasıl gülümsediğini; avize gibi yanan yıldızların, ilçemin gecelerini nasıl aydınlattığını izlemenin keyfini yaşadım. Yerel bir gazetede yazmanın da etkisiyle, arayan ya da yazan tanıdık/tanımadık onlarca okurdan mesajlar aldım. Tabii ki yazar olarak, bu güzel tepkilerden mutlu oldum. Gece; Çekerek'in üstüne karanlık örtüsünü kapattığı ve avize yıldızlar yanmaya başladığı an, siyasi-ekonomik-toplumsal gelişmeleri okudum, gündemi izledim. O anlarda, memleketimde olmanın mutluluğunu hissettiğim kadar, ülkemde yaşananların memleketime yansımasını da hissettim. 
Sabahın ilk ışıkları ile bahçesine giden, günlük işlerinin başına geçen, satacağı yoğurdu, peyniri, çökeleği, tereyağını yapma telaşına düşen, köyünde üç-beş gün uğraşarak topladığı madımağı satmak için sabahın ilk ışıkları ile ilçe pazarına gelen kadınların azmini gördüm. Amaçlarının ticaret yapmak değil, evine ekmek götürmek olduğunu gördüm. El emeği ürünlerini satarak evin başka ihtiyaçlarını almanın derdindeler hepsi. Ama doğal ürünlerini satarak kazandıkları para ile fabrikadan çıkmış, üzerine sanayi kokusu sinmiş, her türlü hilenin döndüğü malzemeleri almalarına üzüldüm. Her yerde olduğu gibi ilçemde de o bilindik kavga var: ekmek kavgası…
Yaşadığım İstanbul’da daha büyük boyutlarda hissettiğim ülke sorunlarının ilçemde yansımasındaki fark, herkesin birbirini tanıması ve dayanışma içinde olması. Milyonlarca insanın yaşadığı bir kentte, betona boğulmuş sokak mahalle ve caddelerde, çok katlı binalarda birbirini tanımayan, selamlaşmayan insanların, -özellikle ekonomik sorunlar başta olmak üzere- sorunlar altında ezilmesinin sokağa yansıması da farklı oluyor. Siyasî partilerin sorunlara bakışı, seçim hesaplarının sorunlar üzerinden yapılması ve ne yazık ki mensubu olduğum medya sektöründeki kirlenmişliğin yansıması da metropoller ve küçük yerler arasında farklılık gösteriyor. İstanbul gibi büyük kentlerde, gazeteci kimliğiniz boynunuzda asılı değilse, sizi tanıyanların sayısı azdır. Ancak içinde bulunduğu yasalara göre, suç olan eylemlerini kabul eden ve bir süre önce yurt dışına çıkan Sedat Peker’in açıklamalarının ardından medya dünyası, büyük-küçük fark etmeksizin ülkenin bütün şehir, ilçe, köylerinde konuşulmaya başlandı. Peker’in açıkladığı siyaset, iş dünyası, organize suç örgütleri ve medya ilişkileri uzunca süredir ülke gündeminde yer alıyor. Gazetecilik mesleğini çıkarlarına alet eden bazı isimler çalıştıkları kurumdan atıldı, bazıları ortadan kayboldu, bazıları korku içinde beklemeye başladı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bazı isimleri üyelikten çıkardı. 
Tabii, gazetecilik mesleğinin onur ve saygınlığına leke düşürmeyenler, Sedat Peker'in açıklamalarını destekledi. Hatta ne varsa açıklaması için teşvik etti. 
Ben de hâkim, savcı, polis değilim elbette ama gelişmeleri mesleğim adına üzülerek ve utanç içinde izliyorum.
Kirletilen medyanın içinde, çıkar denen pisliğe bulaşmadan memleketimin havasını, suyunu, insanını, sorunlarını yazarak onurlu kalmaya bir kez daha söz verdim.