ÖZNE-nesne ilişkisi açısından ele alınırsa, okumak mı yoksa yazmak mı önde gider. 
Karar vermek kolay değil! 
Okumak fiilinin oktan türediğini iddia eden bilim adamlarımız da var!  Aslında bakarsanız yazmak fiilinin kökünde ok olmalıydı ki şiir ve nesir okuyanı oklasın rahatını kaçırsın. İnsan yazdıklarından söylediklerinden sorumludur. 
Muhammed Şehriyar bu sorumluluğu Heydar Baba’ya Selam şiirinde dile getiriyor.
Bilsinler ki adam 
gider ad kalar,
 Yahşi- pisden ağıza da 
bir dad kalar!
Yastık altında saklayıp, sık sık okuduğum kitaplardan bir tanesi de Felsefenin Tesellisi. 
Yahşi- Pis okuduğum, duyduğum, yaşadığım bütün adların, tatların beyhüdeliğini gelip geçiciliğini hatırlatıyor, beni teselli ediyor.
Bu da geçer yahu!
Bayram Bilge Tokel, Sarayın Sesi Halkın Nefesi adlı çalışmasında Türk Sanat Musikisi ile Türk Halk Musikisini birlikte ele alıyor. Bu yeni çalışmasıyla alana yeni, farklı, cesur bir bakış açısı getiriyor. 
Tokel hem sanat icra eden hem de nasıl, niçin yaptığının bilincini ve sorumluluğunu yazıya dökebilen nadir, bir bakıma yalnız sanatçılardan biri! 
Eliot’un sanatçıların kültürel birikimden yoksun olduğu iddasını sarsan bir kalem ve tezene! Batı kültüründe söylenen sanatçıların dilini kesmeli görüşü de bu sarsıntıdan nasibini alıyor. 
Eğer birilerinin dili kesilecekse, koç boynuzu ile kapıları kıran söz aramızda sözde sanatçıların dili kesilmeli.
Bayram Bilge Tokel Türk Halk müziği alanında yazdığı kitaplar ve hizmetleriyle gerçekten, bileğinin hakkıyla fenomen olmaya hak kazanmış bir sanatçı. 
Segah makamında dillerden düşmeyn besteleriyle tanıdığımız ve sevdiğimiz Sadettin Kaynak’la Neşet Ertaş’ı mukayese ederek, ne enteresan, için dolu bir toplumcukuk yapıyor. 
Halk musikimizle, Sanat Musikimizin müşterikleri sayılabilecek. Sözleri Aşık Dertli’ye ait muhayyer divan, Neşet Ertaş’ın yetişmesinde payı olan Kadir Şençalan’ın bazı besteleri, Haydar Telhüner’in hicaz bestesi de bu anlamda sayılabilirler.
Bayram Bilge Tokel Saray’ın Sesi Halkın Nefesi adlı eserinde iki musikimize ben-biz, halı-kilim, taşraİstanbul, kır çiçekleri-saksı çiçekleri, Andersemin bülbülü-sahte bülbül, kaynak suyu-damacana suyu, bir bakıma dualizim açısından bakabilceğimizi düşündürüyor. 
Bu cümleden olarak Nida Tüfekçi’nin türkü bestelenmesine tepeden bakışı, Sadettin Kaynak’ın ben bestelerim halkımız son şeklini verir.
Dediği görüşü çok derin anlamlar taşır. Türküler bizim yaşam soframızın artısı, katı, hüznümüzün tesellisi , sevincimizin çifte tellisidir. Bayramın ağzımızda kulağımızda bıraktığı tat, işte böyle bir tattır.
İşte böyle fenomenlerdir ki ebediyen yaşayacak, rahmetle minnetle yad edileceklerdir.