1830lu yıllarda Yozgat’a geldiklerinde Çapanoğulları tarafından bu kültürlü aileyi Yozgat’ta kalıcı olsunlar düşüncesiyle geniş bir arazi tahsis edildi. Hafız Süleyman Efendi de kendilerine sunulan bu imkânlara jest olarak arsanın bir kısmına cami yapmaya karar verdi. Cami inşaatı ile ilgili yazışmalar yapılmış bu caminin inşaatı bitmesine yakın Sultan Abdülaziz Han tarafından gönderilen ferman ve sancak ile Namazgah camii resmiyet kazanmış, dedeleri Süleyman Efendi de bu caminin ilk imam hatibi oldu. 
Ahmet Efendi de dedelerinden aldığı emaneti layıkıyla yerine getirdi. 
iki oğlu vardı birisi Celal, diğeri Latif. İkisini de okuttu, büyük oğlu Celal’i genç yaşta Mevlide hanımla evlendirdi.
Bu evlilikten bir oğlu dünyaya gelmişti. Celal askerlik vazifesi için çağırıldığında eşi ikinci çocuğuna hamileydi. Askerliğini Mülazım evvel “asteğmen” olarak şark cephesinde yapıyordu. İkinci çocuğunun kız olduğunu, adını da Fadime koyduklarını babasının yazdığı mektup sayesinde öğrendi. 
Silâh altına alınalı bir yıl bile olmadan başlayan Birinci Cihan Harbi sebebiyle ülkede seferberlik ilan edilmiş, Ahmet Efendinin diğer oğlu Latif de askere alınmıştı. 
İki oğlunu birden askere gönderen Mevlide Hanım kendisiyle aynı adı taşıyan gelini ve torunlarıyla teselli bulmaya çalışıyor, üzüntüsünü gelininin yanında belli etmiyordu. Aradan iki yıla yakın bir zaman geçmiş, Celal’den iki mektubu gelmişti. Geçen onca zaman zarfında gelen mektup ile teselli bulan aile, hiç değilse evlatlarının ysaşadığını biliyor ve böyle teselli buluyorlardı. Kumanda ettiği birliğinin başarısı sebebiyle mükafat İzini verilmiş binlerce kilometre yolu at üzerinde kat ederek soluğu sevdiklerinin yanında almıştı. 
Bir hafta sonra tekrardan görevi başına döndü. 
Gelen emir üzerine Cemal paşa kumandasında Filistin cephesinde yüzbaşı olarak görev aldı.
Ailesinden aldığı mektup sevincini kat ve kat artırmış eşinin hamile oldu haberi Yüzbaşı celal beyi sevince boğmuştu. 
Hiç geciktirmeden gelen mektuba cevap yazdı ve babasından doğacak çocuğu eğer erkek olursa adını Kuddusi koymalarını istedi.
Kudüs cephesinde İngilizlere karşı verdiği mücadele sebebiyle oğluna bu ismin verilmesin istiyordu.
Burada çektikleri açlık, susuzluk çilesi yetmezmiş gibi maaşlarını da alamıyorlar büsbütün perişanlık içerisindeydiler.
Babası Ahmet Efendiden para istemek zorunda kalmıştı.
Bu cephede ikibuçuk yıla yakın kaldıktan sonra geri çekilme emri gelmiş birliği batı cephesinde yunan işgaline karşı mücadele vermek üzere Ankara’ya dönüyordu. İngilizlerin eline geçen Filistin topraklar Yüzbaşı Cemal beyin yüreğinde tarifsiz acılar bırakmıştı.
25 Haziran 1920 tarihinde 15 günlüğüne izinli olarak Yozgat’a geldi. Bir akşam vakti baba ocağına vardığında kapıyı babası Ahmet Efendi açtı. Hiç beklemediği bir manzara ile karşılaştı. Evleri oldukça büyük olduğundan içerisi hiç tanımadığı insanlarla dolmuş, üstelik annesi ve hanımı da bu adamlara hizmet ediyordu. Celal Bey, babasına bu adamların kim olduğunu, ne maksatla burada bulunduklarını sordu. Babası izah etmeye çalışsa da oğlunun hiddetlendiğini fark edip sustu. Oğlunu bir kenara çekip uygun bir dil ile evlerine Çerkez Ethem ve adamlarının misafir olduklarını söyledi.
Yüzbaşı Celal, daha da öfkelendi ve odada bulunan Çerkez Ethem ve adamlarına “Siz nasıl bir insansınız yahu? Biz cephede aç, susuz kıvranırken; siz gelmiş, benim anamı hanımımı hizmetkar olarak kullanıyorsunuz. Bu eşkıyalıktır! Derhal burayı terk edin diye bağırdı. Çerkez Ethem’in adamları Ethem beyin gözünün içine bakıyor, Yüzbaşı Celal beyi susturmak için bir işaret bekliyorlardı. Fakat Ethem adamlarına bu konağı derhal boşaltmalarını emretti. Çerkez Ethem’in adamları konağı boşalttılar. Çerkez Ethem, Yüzbaşı Celal beyden özür dileyerek bundan sonra bu evin kılına zarar gelmeyeceği teminatında bulundu, giderken de evin bir köşesine ay yıldızlı bir bayrak astırmayı ihmal etmedi.
Celal beyin oğlu Kuddusi, bir buçuk yaşına değmiş, yeni yeni dilleniyordu. 
Dedesi Ahmet Efendi, torununu kucağına alarak Celal beye uzattı çocuk hiç yüzünü görmediği babasına gitmekte çekindi belki de iki gündür evlerini işgal eden Çerkez Ethem’in adamlarından biri sanıyordu. 
On beş gün doyasıya ailesiyle hasret giderdi. Çerkez Ethem ve adamları tarafından mahvedilen Yozgat’ı Sokak sokak gezdi çok üzüldü.
Celal bey, yıllardan beri cephelerde savaştığı halde hiçbir yerde görmediği manzaralarla karşılaşmış Yozgat’a geldiğine geleceğine pişman olmuştu. O güzelim şehir yanmış yıkılmış, uçlu suçsuz demeden bir çok tanıdığı kişi Çerkez Ethem tarafından Saathane Meydanı’nda asılmıştı.
İzninin bitmesini canına minnet bilerek herkesle helalleşti Kudüs’ten getirdiği merasim kılıcını da babasına emanet etti ve “Eğer şehit olursam bunu oğlum Kuddusi’ye verin” diye tembihledi ardından da soluğu Ankara’da aldı.
Yeni hedef Haymana’ya kadar gelen Yunan işgaline son vermek işgal altındaki ülkeyi düşmanlardan temizlemekti.
Birinci taarruzda başarısız olan ordumuz bozguna uğramıştı. Celal Bey, birliğindeki bazı askerlerin firar ettiği, bazılarının da firar edeceği haberini alıyor ve onlara başlarına gelecek felaketleri bir bir sıralıyordu. Celal beyin bölüğünde oldukça fazla hemşerisi mevcuttu. Bunlardan Kırım Köyünden Veli Efendi ve Divanlı köyünden Ali Çavuş en yakın tanıdıkları idi. 
Büyük taarruz başlamış, Yunan ordusunu Afyon’a kadar sürmüşlerdi. Afyon cephesinde Yunan kurşunlarına hedef olan Yüzbaşı Celal Bey, bir çalı dibinde ağır yaralı olarak yatıyordu. Kırımlı Veli ve birkaç hemşerisi bölük komutanlarına yardım etmek için çabalıyorlardı.
Celal Bey “su!” diyor başka bir şey çıkmıyordu kurumuş dudaklarından. Mataralarında suyu olanlar dudaklarını ıslatarak komutanlarının susuzluğunu gidermeye çalışırken orada Şehit düştü. Yine kendi hemşerileri tarafından son nefesini verdiği çalı dibine defnedildi.
 Ahmet Efendinin Sıhhiye Teğmen olan diğer oğlu Latif ise cephede hastalanmış, tebdili hava için memleketine gönderilmişti. 
İnce hastalık, Latif’i günden güne eritti son nefesini nişanlısının ve ailesinin yanında verdi.
İki evladını da kaybeden Bahçecilerin Ahmet Efendi, torunlarına kol kanat germiş dede yetimi olarak büyüttü.
Celal beyin torunlarından Kuddusi beyin oğlu Süleyman Çınarer ağabeyimizi ziyaret ettiğimizde evinin özel bir bölümünün dedesi Celal Efendinin aziz hatıralarıyla süslendiğini gördük. Bu kıymetli hatıralardan biri de Celal Beyin Filistin cephesindeyken gönderdiği mektuptur..