VE sonra bir baktım sen gideli bin yıl olmuştu. Bin vahşi hayvan ezmiş gibiydi beynimi. Öyle yaralı ve tuhaf ve öyle çaresiz bırakılmıştım bir dilencinin avucuna. Tabanlarım çatlayana kadar koştum çöl kumlarında. Sana Leyla dedim ben Mecnun değilken. Yahuda Romalı generale KOŞTU muhbir adımlarla, itham etti beni. Çarmıhta boynumu sana bükmüştüm aslında. Bir öğretmen tuttu kulağımı çekti, kendimle konuşurken yakalanmıştım.

Kızıldeniz ürküp de sularını çekince önümden, dibinde güneş gibi parlayan saçlarını gördüm, beni çağırıyordu günahının beyaz kurdelası. İpliğimi pazara götürdüler, esnaf baktı, pahalı buldu almadı. Bin yıl oldu demiştim on gün gibi birşeydi, bir kere battı güneş daha da doğmadı. Kulağına ezan okudum Ay'ın. On iki kere fısıldadım, duymadın.

Aklım hicret etti evvela, ağını gördüm örümceğin. Kuş gibi ürkekti çığlık kadar korkunç. İzimden gelenler kayboldu gitti. Kılavuzum sendin, kefilim sen. Oysa bin yıl oldu sen gideli, izinin tozunun zerresini üç kuruşa sattılar. Kağıtlara değer verdiler, pul oldu  kıymetin. Bir yangın gecesinde yandı, bitti, kül oldu.

Kulağıma yerli yersiz çalındı ilahin. Övdüler, övdüler, bitirdiler..Ve sonra sövdüler. Hem de yüzüne karşı beş vakit. Kuşlar gibi hür oldu alem, kuşlar gibi göç ettiler. Kuşların dilini bilen de kalmadı, nerede Belkıs'ın tahtı, nerede o şehirlerin incisi. Karadan gemiler yürüttüler de ne oldu, kardan adam gibi eriyip bittiler. O çayırlarda şimdi öküzler yayılıyor. Bir martı süzülüyor gözümden gönlüme, bir martı ölüyor porsiyon porsiyon.

Dedim ki sen gittin, bin yıl oldu. Evvelki gün gibi yakındı evvel zaman içinde. Kedi köpeğin orta yerinde kaldı aklım. Karıncalarla gözgöze geldim. Fareler kaçarken Nuh'un gemisinden ay ışığında kurbağalar ötüyordu. Sen gittin tufan oldu, kızılcık sopası getirdi ağzında kargalar. Deli gömleği giydirdiler ayak parmaklarıma, mesh ettim günahlarımı, yıkayamadım.

Bin yıl  ne kadar kısa bir zaman dilimi, bir saat kadar kısa. O gün doğan çocukların torunları kemiklerini kemirdi iştahla semiz ineklerin. Atasının mezarına tükürmeyene kız vermediler. Tütünü ince kağıda sardılar, dumanını yare savurdular. Yar dediğin ölmeli..Yaşayan yar ele yar olur dediler. Çuval çuval inciri berbat etmek için ağaçları yaktılar. Pekmez pekmez kanı aktı toprağın. Bir denizci bebekleri suya batırdı, güneşi öldürüp bir balçığa gömdüler. Ve karnını yarıp balığın Yunusu çıkardıklarında sen gideli bin yıl olmuştu.

Sen gittin, bir daha gelmedin, bana mı küstün? Bize mi küstün? Hani diyordu bir şair ayağının sesi gelse de sen gelmesen. O derece rızam var yokluğuna ve o derece ümidim var affından. Gittin, gitmeliydin. Kurtların arasında kuzu gibi bıraktın. Bir gün ben sana geleceğim diyerek yollara düşeceğim, bin yıl daha geçecek belki de.