VAKTİN birinde Kör Faruk'un kızı Gülseren  mutfakta bulaşık yıkarken kilerden bir ses işitmiş. Kedidir, faredir diye aldırış etmemiş. Sesler sıklaşınca gidip bir bakayım diyerek  elinin deterjanı ile varmış kiler kapısına, açmış içeri girmiş, el yordamıyla elektrik düğmesini bulmaya çalışırken birden bir el içeri çekmiş Gülseren'i. Zavallının gözü karanlığa alışıp da, sesin sahibini göremeden yemiş kafasına darbeyi.
Ne kadar zaman geçmiş bilinmez kendine gelmiş Gülseren, gelmiş gelmesine de bir tuhaflık varmış üstünde. Eteği gömleği dağılmış, çorabı bir yanda donu bir yanda. Ne oldu bana diye düşünmüş. Bir ses gelmişti hani demiş, ben buraya sese geldim. Kedi ya da fare dedim diye anımsamaya çalışmış. Kedi eteğimi çıkarsa gömleği çözemez, fare çorabı kemirse donu açamaz acaba başıma bu hali kim getirdi diye düşüne düşüne mutfağa dönmüş Gülseren. Bulaşığı yıkamış, durulamış, kurulamış varmış oturma odasına, mavi çaydanlıktan bir çay koymuş kırmış dizini oturmuş. Gülseren biraz safça, aklı da kısmen havada bir hanım kız, yirmisini yeni geçmiş, kısmet bekleyip dururmuş. Çeyizi bohçası tastamam hazır, elinden her iş gelir hamarat bir gelin adayı imiş.
O garip gecenin üstünden haftalar geçmiş. Gülseren ev işlerine koşturup duruyorken hafiften kilo almaya başlamış. Validesi bu durumu farkeder farketmez düşmüş bir şüpheye. Kızın yediği içtiği belli imiş, bir tas çorbadan ve bir dilim ekmekten gayrısını kursağına koymayan bu kız acaba neden kilo almıştı, başlamış takibe. Dedim ya Gülseren safça bir kız, dünya ahvalinden bihaber. Daha eti bilmiyor sütü bilmiyor, gözü açılmamış. 
Aradan birkaç ay daha geçince Gülseren'in annesi Menduha hanım kapmış mahallenin ebesi Kevser'i getirmiş eve. Kevser  şöyle bir yoklamış Güleser'i elleriyle. Mübarek ellerinde sanki bir ultrasonografi cihazı varmış Kevserin, -Bu kız gebe demiş, gözünüz aydın.
 Menduha hanım kıpkırmızı olmuş, deliye dönmüş.. Kevser ebeye bahşişi verilip gönderildikten sonra almış kızını karşısına "anlat" demiş. Binlerce soruyu tek tek sormaktansa bir emirle kökten çözmek istemiş muammayı. Gülseren'in anlatacak birşeyi yok, kilerden, kediden ve fareden başka. Menduha hanım Gülseren'in dinlerken sinirlerine hakim olamayıp atlamış kızın üstüne. Almış eline terliğini yaratan ne verdiyse girişmiş kızın kaba etine. En büyük kaygısı ise akşama Kör Faruk'a verilecek hesapmış. Herif acaba bizi hangi mutfak gereciyle keser diye hesaba koyulmuşken kapı çalınmış. Kapının sesi mi kalbinin güm güm  sesi mi artık hangisi baskın geldi bilinmez açmış kapıyı Menduha hanım, buyur etmiş Azraili içeri. Lafı çok uzun yollardan getirip de yormayı denemiş önce. Kör Faruk işkilli bir adam, hemen nemi almış buluttan. Bu sebepten kestirmeden söylenmiş kızın ahvali.Kör Faruk sobanın yanından bir odun kapıp Menduha hanımın üstüne yürürken,  Menduha Hanım Gülserene bağırmış, 
-Kaç kızım kaç, kendini kurtar
Annesinin akıbetini sonradan gazetelerin üçüncü sayfasında gören Gülseren köyün ihtiyarlarından Hacı Numan'ın evine sığınmış. -Numan amca demiş, bana bir hal oldu ama bilmiyorum ne oldu.
Adam da sevaptır, ahirete lazım olur diyerek basmış kızı bağrına, rabbin emaneti saymış. Rabbin emaneti bilinene hıyanetlik olmaz derler,  Anadoluda. Hacı Numan öz kızından bir parçacık ayırsa da iyi bakmış Gülseren'e. Misal kızın canı erik istese Numan efendi kiraz getirmiş, çilek isteyince de hurma.
Günler hızlı akar böyle karmaşık durumlarda, ay güneşi güneş ayı kovalarken Gülseren'in karnı ramazan davulu gibi şişip, sancıları sıklaşmıştı. Hacı Numan efendi Kevser ebeye haber salmış, tetikte olsun akşam sabah gelir bizim misafir demişti. Gülseren bahsettiğim üzere saf bir kız, leylek bekliyor havada, sanıyor ki leylek ona bebek getirecekti. Karın ağrılarını da muhtemelen sürekli yediği fasulyelere bağlamaktaydı.
Gün tamam olunca sıcak sular ısıtıldı, temiz havlular hazırlandı, beyaz çarşaf gerildi. Kevser ebenin az sonra gerçekleştireceği ayinin olmazsa olmazıydı bu araç gereçler. Zaten Gülseren de ebenin bir gösteri yapacağına hükmetmişti aklında, şahsına özel bir gösteri.. Gerekli talimatlar eşliğinde doğum başlamıştı. Bir kaç kadının yardımı ile normalden büyük bir erkek bebeğin poposuna tokadı patlattı Kevser ebe, bebek ağlamaya başlarken, Gülseren sustu. Muhteviyatını anlamadığı bu dünyadan gitmişti. Bebeği getiren leyleğin kanadına binip gitti diyen de oldu sonraları, köy yerinde dedikodu bitmez, elin ağzı büzülmezdi. 
Gülseren'in uçma hevesi Hacı Numan'ın planlarını alt üst etmişti. Hacı Numan arkasında duracak ve Gülseren bebeği büyütecekti. Şimdi bütün yük Hacıya ve hacının boynu eğri karısı Hacer'e  kalmıştı. Hacının karısı toplum içinde muteber bir kadın değildi. İnce uzun bir boynu vardı ve sağa çekiyordu yürürken. Hacı Numan gençliğinde çok zorlanmıştı Hacer'i öperken, boynu yerinde durmuyordu bir türlü. Çoğu kez iple ağaca sabitlemeyi düşünmüş de bir gören olur elalem ne der diye vazgeçmiştir. Hacer Hanım'ın boynu eğri ama huyu doğruydu. Hacının her emrine amade olmuş, dört evlat büyütmüş ve bir kez olsun namusuna halel getirmemişti. Gülseren'i de bağrına basan bu kadın şimdi onun çocuğunu da büyütecekti.
Gülseren'i imam yıkarken ebe Kevser de bebeği yıkamıştı. İkisini de beyaz kıyafetlere sardılar,sahiplerine teslim ettiler. Çocuğun adını koymak vazifesi Hacı Numan'a düşmüştü. Kendi babasının adını koydu: Muhlis.
--------------------------
(Devam edecek)