Fiziki mekânlara her zaman ihtiyaç var. İnsanın hayat ve hürriyetini korumak için muhtaç olduğu temel ihtiyaç maddeleri bakımından da doğrudan ya da dolaylı fiziki mekânlara ihtiyaç duyulmuş ve duyulmaktadır. Oturulan ev böyledir mesela. Bilgi sahibi olmak ve eğitim için kitaplara, kütüphanelere, okullara ihtiyaç duyarız. Okullar hayatı öğrenmenin ve hayata hazırlanmanın yeridir. Fakat bu mekânların ne kadar elverişli, verimli ve doğru kullanıldığı da tartışmaya açıktır. Eğitim ve okul hayatının tamamlanması için bir fiziki mekâna bağlı kalmak şart mıdır?
Sınıf ortamlarının kısıtlayıcı biçimde dizayn edilişinin verimsizliğini ve faydasızlığını dahi çok geç fark ettik ya da hâlen farkında değilmişiz gibi kullanmaktayız. Sınıf içinde öğrenci sıraları sabitlenmiş, yazı tahtası bir tarafa duvara sabitlenmiş, aynı duvar bölgesinin projeksiyon ekranı için kullanıldığı neredeyse her şeyin sınıfın aynı tarafından anlatıldığı ortamlar hâlen çok fazla. Diğer duvarları niçin kullanmadığımızın bir izahı var mıdır?
Sınıfın her tarafı kullanılmalıdır. O şekilde düzenlenmeli, masalar hareketli olmalı ve sınıfın her bir köşesi eğitim için kullanılmalıdır. Eğitim sınıf dışına da taşmalıdır. Okulun bütün mekânları ve bahçesi uygun biçimde kullanılmalıdır. Hatta okul çevresi, mahallenin fırını, bir market, terzi gibi yerler de kullanılmalıdır. Müzeler, fabrikalar, hayvanat bahçeleri, mağaralar, ören yerleri de kullanılmalıdır. Kırsaldaki okullar için de bu böyle olmalıdır. Değirmenler, çiftlikler, ahır, bağ ve bahçe gibi yerler de birer eğitim ortamı olarak görülmelidir.
“Duvarsız okul” fikri, öteden beri kırsaldaki köy okulları için yürüttüğüm gönüllülük çalışmalarında ve seminerlerimde de değindiğim bir konudur. Okul dışı ortamların eğitimin asli uygulama alanları gibi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. “Köy koleji” anlayışımızda bu düşünceye de yer veriyoruz. “Duvarsız okul” kavramı etrafında ifade etmeye ve açıklamaya çalıştığım bu durumu çok farklı örneklerle daha anlaşılır hâle getirme çabası içerisindeyim. “Duvarsız okul” anlayışını okul öncesi eğitimden lisansüstü eğitime varıncaya kadar, eğitim ve öğretimin bütün düzeylerinde düşünmek lazım.
“Duvarsız okul”, aslında çok da uzak olmadığımız bir konu. TÜBİTAK proje desteği programları ile yapılan projelerde bu tür uygulamalar var. TÜBİTEM KONFERANSI 2019 Türkiye Bilim ve Teknoloji Merkezleri Konferansı’nın üçüncüsü (3. Türkiye Bilim ve Teknoloji Merkezleri Konferansı) 11-12 Eylül 2019 tarihlerinde Kayseri’de gerçekleştirilmişti ve konferansa ben de katılmıştım. İlk kez katıldığım ve faydalandığım, pek çok konuyu yeniden düşünme fırsatı bulduğum bir toplantı olmuştu. Toplantının "Okul Dışı Öğrenme" teması etrafında yapılan hazırlığı ve icrası bence oldukça başarılıydı. Kendi bağlamı göz önüne alındığında, benimde çok önemsediğim okul dışı faaliyetlerin geliştirilmesine dair, yerelde strateji belirleyiciler için ilham verici sunumlar vardı. Eğitim ve öğretimin okul duvarlarıyla sınırlı olmadığını bilmek ve konu üzerinde daha derinlemesine kafa yormak gerekiyor. Değişen dünyada yeni yaklaşımları tanımakta geç kalmamalıyız.
Covid-19 salgınıyla birlikte okul dışında yürütülmeye zorlanan eğitim ve öğretim faaliyetleri zaten bu konuda hepimizi yeniden düşünmeye sevk etti. Dijital ortamlara taşındık ve çevrim içi video seminerlerin bilgi yoğun ortamında zaman geçirdik. Fiziki mekânların, iri yapılı okul binalarının anlamını dahi sorguladık. Buna mecbur olduk. İşlevi zayıf olan, estetik ve mimarisi itibarıyla cazibesi olanların dışındaki pek çok yapı zihnimizde anlamsızlaştı, değersizleşti.
Her ne kadar kurum temsilcisi konumunda olanların, salgın sürecini kurumları adına “başarıyla” tamamladıklarını ifade etseler dahi, bunun böyle olduğunun net bir göstergesi ve ölçüsü tanımlanmış değildir. Pandeminin eğitim-öğretim faaliyetlerinde ne gibi normatif değişiklere sebep olduğunu ve başkalaşan geleneklerin nasıl bir şekillenmeye yol açacağını zamanla görebileceğimizi düşünüyorum.
Her ne kadar Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi aracılığıyla yaşanan bir deneyimimiz ve kurumsal birikimimiz olsa da ve yine benzer uygulamaların farklı üniversitelere de yaygınlaştırıldığı görülmüş olsa da bu süreçte yurt dışındaki üniversitelerle kıyaslandığında salgın sürecinde ülke olarak nerede olduğumuzu tam olarak söyleyemeyiz. Buna rağmen şu da bir gerçek ki eğitim-öğretim faaliyetlerine ilişkin süreçleri yeniden düşünmeye başladık. Umarım güzel sonuçlara ulaşırız.
“Duvarsız okul” derken aslında “duvarsız üniversite” ile birlikte düşünüyorum, öyle olması gerektiğine inanıyorum. Doktora tez danışmanım olan hocam, Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç, Çankaya Üniversitesi Rektörlüğü görevini üstlendiği 2006-2014 yılları arasında pek çok yeniliği uygulamaya geçirmeye çalışmış ve Türkiye’de yaygınlaştırma çabasına da girmiştir. “Duvarsız üniversite” konusunu kendisinden dinlediğimde, benzer yaklaşımların gündemde kalmasının ve akademik camia tarafından doğru anlaşılmasının gerektiği kanaatine vardım.
Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç, sınırları olmayan üniversite olarak ifade edilen “duvarsız üniversite” ile hedefi; bölgenin kalkınması ve aranıp da bulunamayan kalifiye elemanın yetiştirilmesi olarak özetliyor. “Duvarsız üniversite” anlayışı, yeni nesil girişimci üniversiteler açısından da çok doğru bir yaklaşımdır. Türkiye’nin de buna ihtiyacı var.
Avrupa Birliği muktesebatımız çerçevesinde baktığımızda Bologna Süreci’yle üniversitelerde gündeme gelen pek çok konudan birisi de okul dışı yetkinliklerin tanınırlığı konusuydu. Avrupa’da, özellikle de Almanya’da öğrencilerin saha içinde tutularak uygulama beceri ve yetkinliklerini geliştirerek verdikleri eğitim biçimlerini, ABD’de girişimci üniversitelerin temel taşlarını ve dünyanın gelişmiş diğer ülkelerindeki uygulanan modelleri tanımada ve anlamada gecikmemeliyiz. Kendi coğrafi, sosyokültürel ve diğer değer ve potansiyellerimize uygun biçimde yenilikçi anlayış ve yaklaşımları geliştirip pratiğe yansıtmalıyız. Gerektiğinde doğru ve başarılı biçimde taklit etmekten de kaçınmamalıyız.
Diğer yandan çevrim içi eğitim araçlarında da sistem, model ve yaklaşımların geliştirilmesi bakımından dikkat çeken yenilikler gündemimize geliyor. Bunlardan birisi de “mekânsız üniversite” ibaresiyle ifade edilen, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi (KAEÜ) bünyesinde geliştirilen "Ahi Yeterliliğe Dayalı Eğitim Projesi (AYDEP)" ile hazırlanan portaldır. Bu sayede öğrencilerin neyi hangi düzeyde öğrenecekleri de belirlenmeye çalışılıyor.
Koronavirüs salgını ile yüze yüze eğitimden daha baskın hâle gelen çevrim içi eğitime elverişli bir alternatif olmaya aday tasarımın hem örgün hem çevrim içi ders imkânı sunması mümkün gözüküyor. Müfredatın planlanması ve süreç yönetimini destekleyen uygulama ile eğitimde kalite ölçümü de sağlayan kolaylıklar içereceği belirtiliyor. KAEÜ Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya, mantıksal eksiklik olmayan sistemin hata vermediğini, eğitim-öğretimde örgün olarak ne yapılabiliyorsa çevrim içi (online) sistemde de aynısını yapabilen bir tasarım olduğunu ifade ediyor. Elbette geliştirilmeye açık yanları olabilir ancak rekabetçi bir modelin ortaya çıkartılması ve uluslararası düzeyde de uygulanabilir hâle getirilmesi, tercih edilebilir olması düşünüldüğünde iyi bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir.
Böylesi faydalı model ve uygulamaların gelişime açık tutulması ve diğer kurumlar tarafından da sahiplenilmesi gerekir. Bunun da öncesinde “duvarsız okul”, “duvarsız üniversite” ve “mekânsız üniversite” gibi kavramların tanımlanması gerekir. Bunun için geç kalınmamalıdır ve tartışma zeminleri oluşturulmalıdır.