DOSTUK, yaşamımızın olmazsa olmazıdır. O nedenle şimdiye dek hakkında çok şey söylenip yazıldı.
Dostluk; ama nasıl, ne özellikte bir dostluk? Asıl sorun burada. Çünkü dost edinmek kolaydır; ama önemli olan, gerçek dosta ulaşmaktır. Bunun yolu da niceliğe değil, niteliğe dayalı dostlar edinmekten geçer. 
Çevremizde iki tür dost görürüz: gerçek dostlar, sahte dostlar.
Gerçek dostlar, iyi günde de kötü günde de yanımızda olurlar. Ancak asıl beklentimiz, dostlarımızın kötü günde yanımızda olmalarıdır. Oscar Wilde’nin deyişiyle; “Gerçek dostlar yıldızlar gibidirler, karanlık çökünce ortaya çıkarlar.” Hemen herkesçe bilinen, “Dost kara günde belli olur.” atasözünün anlatmak istediği anlamla özdeştir bu söz.
Gerçek dostların en iyileri, yalnızca kötü günde yanımızda olanlar değil; gerektiğinde kendini bizim için tehlikeye atabilenlerdir. Goethe; “Gerçek dost, düştüğünde sana yardım eden değil; seni düşürmemek için düşmeyi göze alan kişidir.” diyerek özlediğimiz dost tanımını ne de güzel yapmış.
Gerçek dostlar, gerektiğinde arkadaşlarını uyarırlar, kimi zaman da bunu acımasızca yaparlar. Önemli olan bu tür uyarılara gücenmek yerine, onları dikkate almaktır. Atalarımızın; “Dost dostun ayıbını yüzüne söyler.” , “Dostun attığı taş baş yarmaz.” sözleri boşuna değildir.
Sahte dostlar iyi gün dostlarıdır. Bu tür dostlar, iyi günlerinizde çevrenizde pervane gibi dolanırlar. Çünkü onlar için çıkarları ön plandadır. Nerede çıkarlarına uygun bir ortam varsa hemen oraya üşüşürler. Bala konan sinek gibidirler. Böyle dostları kara gününüzde yanınızda göremezsiniz. Artık sizden alacakları bir şey kalmamıştır; dolayısıyla sizle olan bağlantıları kesilmiş, dostlukları da bitmiştir.
Sahte dostların en kötüleri, yüzünüze gülerken kuyunuzu kazmaya fırsat kollayanlardır. Başka bir deyişle; “Sahte dost sabun gibidir, elinizi yüzünüzü yıkar; ama ayağınızı kaydırır.” Böyleleri, dostça davrandıklarını sağmal inek gibi görüp iliklerine dek sömürürler. Ellerinde avuçlarında ne varsa alıp toz olurlar.
Ne yazık ki günümüz dostluklarının çoğu sahtedir. Ancak başımıza bir felaket geldiğinde anlarız kimlerin gerçek dostlarımız olduğunu. Gönülden yaralanırız. Sayısıyla övündüğümüz dostlarımız bir anda yok oluvermiştir. Oysa binlerce dost görünenimiz olacağına, bir sağlam dostumuz olsa yetmez mi?.. İnsan gerçek dost için gerekirse canını bile vermez mi?.. Mevlana’nın şu deyişindeki güzelliğe bakınız: “Dost ise düşünme; ver ömrünü, gitsin. Dost değilse hiç bekletme; yol ver, gitsin.”
Atasözlerine, öz deyişlere konu olan dostluk, şiirlere de yansımıştır. Yaşadığı olumsuz bir durum karşısında dost sandıklarından beklediği desteği bulamayan Adıyamanlı Ozan Abuzer Doğancı’nın sitemi bu örneklerden biridir:
Yüze dost görünen yâren 
yoldaşlar,
Düşünce yanıma varmaz oldular.
Dert ehli bildiğim bacı gardaşlar,
Şimdi hâllerimi sormaz oldular.
***
Ozan Abuzer’im, derdi yükledim,
Azalmadı, her gün biraz ekledim,
Umut ettim, arar diye bekledim,
Kim dostum kim düşmanım 
bilemedim.
Bize düşen görev, dostlarımızı özenle seçmemizdir. O nedenle çok dost edinmeye değil,  nitelikli dost edinmeye çalışmalıyız. Varsın az olsun sayısı, ama gerçek dost olsun. Gerektiğinde bizi düştüğümüz bunalımdan, sıkıntıdan kurtarabilsin. Deyim yerindeyse bizi sırtında taşıyabilsin.
Nietzsche; “Güller, laleler, bütün çiçekler solar; çelik ve demir kırılır, ama sağlam dostluk ne solar ne de kırılır.” diyor.
Gerçek dostlar edinmeniz dileğiyle…