BUGÜN ülkemizin içinde bulunduğu durumu, yazdığım birtakım manzumelerle anlatmaya çalışacağım. Manzume sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü ben bir şair değilim. Şair olmak öyle kolay mı?.. Ben birtakım manzumeler yazıyorum, işte o kadar.
Ülkemiz zor bir dönem geçiyor. Dövizdeki yükseliş, buna bağlı enflasyon artışı ve zamlar belimizi büküyor. Böylesine bir ortamda duyguları dışa vurmamak olur mu hiç?..
Dolar bir türlü dizginlenemiyor. Aldı başını gidiyor. Ateşi bir türlü düşmüyor. İnsan, dayanılmaz olunca da duygularını döküyor manzumelere:
Dolar aldı başını, çıktı Ay’a, 
Başımıza düştü koca bir kaya, 
Yoluk tavuk gibi kaldık mı yaya, 
Hâlimiz ne olacak böyle bizim?

Memurlar, işçiler, dar gelirli tüm insanlar hesap kitap içindeler. Ellerinde kalem, ay sonunu getirmenin hesabını yapıyorlar. Gözleri de bir yanda ülkeyi yönetenlerde:
Elimizde kalem, hep hesap kitap, 
Daha ay çıkmadan hâlimiz bitap, 
Devlet erkânından kuru bir hitap, 
Hâlimiz ne olacak böyle bizim?

Elektrik, su, doğal gaz faturaları cep yakıyor. Esnaf siftah peşinde. Elde, avuçta para yok. İnsanlar şaşkın, umutsuz, perişan:
Faturalar dizili peşimizde, 
Para tükendi, siftah yok işimizde, 
Bir kırıntı kalmıyor dişimizde, 
Hâlimiz ne olacak böyle bizim?

İnsanlar alacaklılarından kaçmaya çalışıyorlar. Bir yanda yoksullar, bir yanda malı götürenler:
Alacaklı ensemizde, biz kaçak, 
Gaz bitmiş yine, bak yanmıyor ocak, 
Götüren götürüyor kucak kucak, 
Hâlimiz ne olacak böyle bizim?

Orhan Veli Kanık’ın deyişiyle, “Cep delik, cepken delik.” Cüzdanlar boş; parası olana her şey güzel, her şey hoş:
Cepte cüzdan var, ama içi boş, 
Parası olana dünya ne de hoş, 
Dolap beygiri gibi dolanıp koş, 
Hâlimiz ne olacak böyle bizim?

Emeklinin durumu perişan mı perişan. Bakkal, kasap gördü mü ne yapacaklarını şaşırıp yollarını değiştiriyorlar:
Bakkaldan, kasaptan şaşar feleği,
Sırtında yılların yırtık yeleği,
El meyve beğenmez, o yer keleği,
Allah emekliye yardım eylesin.

Gariban emekliler; hiçbir zaman iki yakalarını bir araya getiremiyor, bir türlü dümen tutturamıyorlar:
Gelmedi iki yaka bir araya,
Tutmadı dümeni, vurdu karaya,
Kül bastı yüreğindeki yaraya,
Allah emekliye yardım eylesin.

Yokluktan çöpe dönmüş emekliler. Eller cepte, ama cep bomboş. Faturalar Azrail gibi dizilmiş peşlerine:
Yokluktan karın çekilmiş, bel ince,
Para diye eller cebi delince,
Ay sonunda faturalar gelince,
Allah emekliye yardım eylesin.

Başkaları keyif sürerken onlar geçim derdindeler. “Et mi, pastırma mı; o da neymiş?” demekte ve alacaklılarının baskısı altında inim inim inlemekteler:
El keyfinde, o her zaman işinde,
Eti, pastırmayı görür düşünde,
Alacaklı sıra olmuş peşinde,
Gün görmeden göçüp gitti dünyadan.

Gariban dar gelirlilerin işleri hiç rast gitmiyor. Çünkü arkalarında dayanacak bir dayıları yok. Hiç gün görmüyorlar gariplerim:
Günün gününe ters, ayın ayına,
Sırtını vermezsen olmaz dayına,
Bu pastadan ne düşer ki payına,
Gün görmeden göçüp gitti dünyadan.

Güçlüler her geçen gün güçlenirken garibanlar ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Çaresizler, bir türlü dikiş tutturamıyorlar geçinmek için. Elde avuçta, cepte para yok:
Güçlünün ensesi her gün katlıyor, 
Garibansa sıkıntıdan patlıyor, 
Kimisi çaresiz, yardan atlıyor, 
Dikiş tutmuyor ki cebimiz bizim.

Çarşı pazar elini yakıyor garibanların. İstiyorlar ki birileri görsün hâllerini, çözüm bulsun dertlerine:
Çarşı pazar yakıyor elimizi, 
Açlıkla terbiye ettiler bizi, 
Allah için görün şu hâlimizi, 
Dikiş tutmuyor ki cebimiz bizim.

Çıkar beklediklerinin sırtını okşayan, bukalemun gibi her ortama uyan ve utanmadan kul hakkı yiyenlere de bir çift sözüm var:
Gelen ağam, giden paşam, diyenler, 
Her ortamda başka gömlek giyenler, 
Kul hakkını utanmadan yiyenler, 
Bunların hesabı sorulur bir gün.

İşte memurlar, asgari ücretle geçim savaşı veren işçiler, gideri gelirinden fazla olduğu için perişanlık çeken çiftçiler, büyük marketlerin egemenliğinde yok olmaya yüz tutan küçük esnaf, işsizler, emekliler gerçekten zor durumdalar. Ülkeyi yönetenlerden seslerini duymalarını istiyor, kendilerini bu durumdan kurtarmaları için bir atak bekliyorlar.
Haklı değiller mi?...