ÇOCUK gözlerimiz ve yüreğimizle baktığımız yıllarda, “Yaşadıkça daha neler görüp duyacaksınız." derdi büyüklerimiz. Çocuk ve insan masumiyetinin kabul etmediği olaylar karşısında, "Bu da olur mu?" şaşkınlığını yaşardık. Kimi üzerdi bizi, kimi gülümsetirdi yüzümüzü. O günlerde çok anlam veremez ama biraz korku, biraz merakla beklerdik neler yaşayıp, neler duyacağız diye.

Yılın belası Covid-19, yaşam alanı ve hareketliliğini sınırlayınca, daha fazla zaman ayırdığımız gazete, TV ve sosyal medya; şaşırmanın, üzülmenin ötesinde insan olmayı sorgulamamızı ve insanlardan korkmamızı gerektiren haberleri taşımaya başladı evlerimize. 

Bu haberleri görünce "İnsan nedir?" sorusuyla sorguluyoruz hem insanları, hem kendimizi. Tabii bu sorguyu yaparken, toplumun ayrı ayrı birey olarak nasıl yetiştiği, nasıl bir eğitimden geçtiği, dini ve çağdaş eğitimi nasıl harmanlayıp özümsediğini dikkate almak gerekiyor. 

Ağaç yaş iken eğilir.” sözü de bunun için kullanılan bir öğüt aslında. İnsan olmayı, güzel ahlâkı, çağdaş eğitimin bilimselliğini, kültürün evrenselliğini öğretmemiz gereken, yani yaşken eğilebilecek çocuklarımızın aile terbiyesini eğitimle harmanlayacağı yer, elbette okullar. 

Birkaç gündür şaşkınlıkla izliyorum. "Erkeğin her ilde bir eşi olmalı!" diye TV’lerde din ve ahlak sorgulaması yapan bir üniversite hocası, bu kez de "Gazeteci Yılmaz Özdil ölürse cenazesini camilerimize sokmayın." demiş.

Neden, Özdil iktidara muhalif olduğu için mi?

O zaman yarın bir başka siyasi parti iktidara gelip: “Bu düşünceyi din adına seslendiren ve onaylayanları camilere sokmam.” derse ne yapacağız? Aslında en büyük tehlike, bu sözleri telaffuz eden kişinin İslam dini ve güzel İslam ahlaki adına söylediğini ispatlamaya çalışması. Ne söylediği değil, kime söylediği önemli diyerek bu öğretim üyesini alkışlayanların sayısının azımsanmayacak kadar çok olması da, tehlikenin diğer boyutu. 

Doğdukları andan itibaren, dini ve milli değerlere saygılı, ahlaklı, çağdaş bilimi benimsemiş evlatlar yetiştirelim diye her türlü özveride bulunan milyonlarca aileden biriyim. Belli bir kitle tarafından destek gören, nedeni İslam gibi güzel bir dine dayandırılan bu söylemler beni ve milyonlarca aileyi tedirgin ediyor. Daha geçen gün Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ebubekir Sofuoğlu’nun "Üniversiteler fuhuş yuvası oldu." sözleri de korkumuzu artırdı. Ayrımcılık, insanları küçümseme, aşağılama anlamında söylemiyorum ama eğitim düzeyi düşük, herhangi bir nedenle öfkelenmiş biri söylese gülüp geçeceğimiz bir cümle. Ancak söyleyen bir profesör, üniversitede okumuş ve bir üniversitede öğretim üyesi. Yüzlerce çocuğumuza eğitim veriyor. Bir eğitim kurumunun fuhuş yuvası olmasını söylemek; hiçbir akılla, inançla, duyguyla, düşünceyle bağdaşmaz. Evlatları orada okuyanlar -hiçbirinin bu akla ve mantığa sığmayan söze itibar ettiğini düşünmüyorum.- "Eyyy Profesör, sen orada öğretmensin, oralar fuhuş yuvası ise sen ne yapıyorsun? " diye sorsalar, kim cevap verecek? Soruşturma açılmış, görevden alınmış, üniversite ile ilişiği kesilmiş türü açıklamalar, bu çirkin sözleri aklayabilir mi? 

Her alanda liyakat sahibi, gerçek çağdaş eğitimi özümsemiş insanların yönettiği kurum ve kuruluşlar bu ülkenin en büyük umudu ve şansı olmalıdır. Olmazsa; bu zihniyet çocuklarımızı, gençlerimizi esir alır. İşte o zaman, cağ atlayan değil cağ dışı kalmış bir ülke konumuna düşeriz.

"Sizi cennette huriler karşılayacak, hepsi de 18 yaşında bakire." diyen söz de din alimleri ile "Üniversiteler fuhuş yuvası." diyen Profesörün arasındaki tek farkın birinde sarık, birinde kravat olmasıdır.

Yaşadıkça, daha başka şeyler görüp duymamak için bu zihniyetin eğitim kurumları dahil hiçbir kurumu teslim almasına izin vermemek gerekiyor.