ORTA yaştakiler hatırlarlar, yaşı biraz daha büyük olanlar birebir yaşamışlardır. Annemiz babamız ''Sokakta it taşlayıp, çakallık öğreneceğine, çalışıp adam olsun!'' diyerek, boş zamanlarımızda çalışmamızı sağlarlardı. Kimimiz sırtımızda lokum kutusundan yapılmış boya sandığı, kimimiz boynumuza astığımız tabla ile şans talih çekilişi, bazılarımız da çeşmeden doldurduğumuz suyu, evde yapılan ayranı satmak için çırpınırdık. 
Boş zamanlarımızda ''Parlamazsa para yok. Boyayalım abi!, şans talih kısmet, sanada çıkabilir abi!, buz gibi su, buz gibi ayran!'' nideları atarak, hayata ilk adımlarımızı atarken, yaz tatillerinde bir ustanın yanında ''Eti senin kemiği benim usta!'' denilerek, çırak olarak verilir, ''Okumazsa hiç olmazsa kolunda bir altın bileziği olur'' mantığı ile hareket ederlerdi, atalarımız.
Kötü de olmadı. Bugün, orta yaş ve üzerindekiler, hiç aç kalmadı, tok gezmese bile. Elinden her iş gelir. Bir karış topraktan bile rızkını çıkartır. Asıl mesleğini yapamasa bile başka bir meslekten geçinir. Pazarda domates satar, sokaklarda simit satar, kaynamış yumurta satarak para kazanır. Neyse...
Orta yaştakiler ve yaşı biraz daha büyük olanlar çocuk olduklarını iki ayrı bayramda hatırlarlardı. Birisi '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' diğeri ise 'Şeker Bayramı' yani Ramazan Bayramı. Her iki bayramda da yeni giysiler, ayakkabılar alınır, alınan giysilerin giyileceği sabaha kadar heyecan doruk noktaya ulaşırdı. 23 Nisan; evlere kapanıp, kutlandı, Şekere daha zaman var.