Brenton Tarrant, 15 Mart 2019'da Yeni Zelanda'nın Christchurch şehrinde gerçekleştirdiği korkunç saldırıyla uluslararası gündemde yer bulmuştu. Bu saldırıda El Nur Camii ve Linwood İslam Merkezi hedef alınmış, 51 kişi hayatını kaybetmiş, 49 kişi ise yaralanmıştı. Bu olay, Yeni Zelanda'nın 1997'deki Raurimu katliamından sonra yaşadığı ilk büyük toplu katliam olarak kaydedildi.
Brenton Tarrant, Avustralyalı bir terörist olup, beyaz üstünlüğünü savunan ve Neo-Nazi ideolojilerini destekleyen mesajları hem silahlarına yazmış hem de çevrimiçi platformlarda paylaşmıştı. Saldırılar sırasında, Tarrant'ın aracında bulunan patlayıcılar polis tarafından etkisiz hale getirildi. Saldırılar sosyal medya üzerinden canlı yayınlandı ve öncesinde "Büyük Yenileme" başlıklı bir bildiri yayımlandı. Tarrant, kendisini "etno-milliyetçi, eko-faşist" olarak tanımlamış ve Neo-Nazi sembollerini kullanmıştı.
Mahkeme sürecinde, Tarrant 51 cinayet, 49 cinayete teşebbüs ve 1 terör suçu dahil olmak üzere tüm suçlamaları kabul etti. 27 Ağustos 2020'de müebbet hapis cezasına çarptırıldı; bu ceza, Yeni Zelanda tarihinde bir ilk olarak kabul ediliyor.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bu terör saldırısını güçlü bir şekilde kınamış ve ülkesindeki şiddet karşıtı duruşunu vurgulamıştır. Saldırının hemen ardından, yarı otomatik silahların yasaklanmasına yönelik yasal düzenlemeler getirilmiş ve Müslüman topluluğa destek amacıyla bir cuma namazı devlet televizyonunda canlı olarak yayınlanmıştır.
Son günlerde Eskişehir'de yaşanan benzer bir olayın ardından, saldırgan A.K.'nin Brenton Tarrant'ı örnek aldığını ve kendine oluşturduğu el kitapçığında Tarrant'ı 'Günümüzün Azizleri' olarak tanımladığını öğreniyoruz. Bu gelişmeler, Tarrant'ın eylemlerinin etkisini ve tehlikesini yeniden gündeme taşıdı.