GÖRMEDİKLERİ, TANIMADIKLARI SARE’Yİ KENDİLERİNCE YAŞATMIŞLAR
Mustafa öyle ölünce Sare’ye ne olduğunu bilemeyeceklerdi. Ona söz verip de Mustafa gelemeyince neler düşünmüştür neler, kim bilir? En çok da en kötü olanı, ‘Ne oldu ki, öldü mü, kaldı mı? Yoksa gelirdi.”
Kardeşleri Mustafa öyle gepgenç yaşta bu yüzden ölüp gidince Sare’yi de düşünmüşler. ‘Şimdi ne yapıyordur? Durumu ne oldu, kim bilir? Kötüdür, perişandır, acı içindedir. Ona da çok yazık oldu.’
Mustafa’yla o bilmeyip tanımadıkları Sare’ye verdikleri değerden, duydukları saygıdan olsa gerek, ikisinin de anısını yaşatmak için kardeşi Şükrü Koç ile bacısı Esme Günaydın doğan kız çocuklarına Sare adını vermişler. Kürdün kızı Sare onlarla olmayınca onu sevecekleri iki tane Sareleri olmuş.
BİR YANGILI BACI; EMİNE
Emine, Eynelli köyüne gelin gitmiş.
Emine, ağıtında sürekli yinelediği o, “Dayanamam gardaş senin derdine,” sözünü boşuna demiyormuş. Gerçekten de çok dayanamamış. Demek ki acısı bir değildi. O da genç denilecek bir yaşta yaşama gözlerini yummuş.
Ana tarafından Sipahioğullarından olan Elif Şafak-Pusmaz da Emine bibisi için çok şey biliyor. Ondan da epey bilgi geldi. Rahime Gelin’in kızı Fadime Demir-Koç da Emine bibisini anlatmasına, “Çok güzelmiş, ince belliymiş,” diye başladı, çok şeyler anlattı. Emine’nin türküsü bile varmış. Yok, demeyim. Sonra, Emine’nin öyküsü yazılınca… Orada olması daha uygundur.
Emine’nin yaşamı da ayrı bir öykü konusu. Ana İpek Gelin de ona ağıt yakmış. Onu da ayrıca yazmak gerekecek.
BİR YANGILI BACI DA FADİME KOÇ-DEMİR
Rahime Gelin’in kızı. En küçükleri. Almanya’da yaşıyor. O da bibisi Emine gibi yangılı. Olup bitenleri, ağıtları, ağıtların öykülerini arkadan gelmiş toplamış. Altmışı yılı geçen yaşamı bunlarla dolmuş. Doldu geldi, anlattı, söyledi.
“Elif bibi bunu bana söyledi. Annem doğum yaptığında ebem İpek Gelin yayladan ağıt ederek gelmiş. Ağıtını dağlar çekiyormuş,” dedi. 
‘Bingöl’ün acı rüzgârına eriyip giden oğul Mustafa’ya İpek Gelin ağıt etmemiş mi, nasıl olur?’ sorusunun yanıtı Fadime Koç-Demir’in bu sözleriyle geldi.
Ancak biyolojik bellek kayıtlarını kağıda yazı geçirir gibi yapmıyor. Unutmak gibi bir özelliği de var. O yüzden çoğu tutulsa da birazı da bellenemiyor. İpek Gelin’in ağıtına öyle olmuş. Aradan böyle yetmiş üç yıl geçince onca yılın yelleri belleğin tuttuklarını savurmuş, alıp götürmüş. 
Fadime Koç-Demir, “Babam Celal (Koç) anama ağıt etti. Ben bilmiyorum. Güllü bibim bilirdi de...,” diye yeni bir bilgi daha verdi. Öyle. Ağıt yakanlara da ağıtlar yakılmış. Fadime Demir Koç, baba ağıtının kimlerde olabileceğini de söyledi. Bakalım, dilerim unutmamışlardır.
Fadime Koç-Demir Haskız ebesiyle Güllü bibisinden de söz etti. Tümü de deyişler der, ağıtlar yakarmış. Haskız ebesinin yüreği yanıkken yaktığı bir türküyü, Güllü bibisinin baba Hüseyin öldüğünde dediği ağıtı unutmamış. Onları da dedi. Şimdi onlar da yazılılar.
Bacı Fadime 2008’de Adı’yı Hakkari Şemdinli’ye gidip gördüğünü anlattı. Çok duygulu anlar yaşamışlar. “Adımı der demez bildi!” diye anlattı söyledi.
KOL KANAT KIRIK OLUNCA, YAZGI DA BÖYLE OLUYOR
Sırası geldi, yeri burası.
Yaklaşık otuz yıl önce Kut’ta şehit düşen Mustafa’nın künyesi İpek Gelin’in sandığında daha saklı dururken oluyor bunlar.
Bilerek yapmasa da oğlu Mustafa’nın öyle ölüp gitmesine neden olduğunu biliyor olmalı. Bulamadığım ağıtında bunun için neler demiştir neler, kim bilir.
Kucakta bebeği Emine’yle öyle kalınca onu öyle bırakmıyorlar. Küçük kardeş Hüseyin’le evlendiriyorlar. 
Onlar da doğan ilk erkek çocuğa Mustafa adını veriyorlar. Anısını yaşatmak içindir bu. Ne yazık ki adını verdikleri Mustafa da işte böyle çok yaşamıyor, adı benzemiş yaşı da benziyor. Bu Mustafa da adını aldığı Kut şehidi Mustafa’nın yaşına gelince Sare’sinin yoluna ölüyor.
Ardından töre yine işliyor. Rahime Gelin’e, kalan iki çocuğa bu kez de daha önce kol kanat gerilen İpek Gelin’le kayınbaba Hüseyin kol kanat geriyorlar. Rahime Gelin’i yeni yetişmekte olan oğulları Celal ile evlendiriyorlar. Daha sonra İki çocukları daha oluyor. Birinin adı İbrahim (1951 yılı doğumlu), diğeri Fadime. 
İbrahim 25-06-2009 yılında daha genç denecek yaşta bir trafik kazasında yaşama gözlerini yumdu. Onunki de üzücü acı bir ölümdü.
BİNGÖL’ÜN GENÇ İLÇESİNE YOLUM DÜŞTÜ
2009 yılıydı. Polis memuru oğlum Atilla, Bingöl’ün Genç ilçesine atanmıştı. O oraya yerleştikten bir süre sonra görmeye gittik. Orada on on beş gün kaldık. 
Genç’in içini, çevresini gezdim gördüm. Yine bir gün böyle gezerken Diyarbakır yolu üzerindeki ormanlık alanda bir tepeye çıktık. Orada bir kaya var, vardık üstüne oturduk. Kuş bakışıyla Genç’i süzüyorduk. Oğlum Atilla’ya, “Babamın amcasının oğullarından biri, adı Mustafa’ymış,” diye söze başladım. Mustafa’yı, Sare’yi, olanları baştan sona değin anlattım. Altmış üç yıl sonra onların gönül ilişkisinin geçtiği yerlerde gözlerimi dolaştırdım. Sare kimdi, nereliydi, hangi köydendi, Mustafa gelemeyince ne yaptı, sonra ne oldu?.. Bunların bilinemeyeceğinin derin üzüntüsünü yaşadım. Oldukça duygulandım. Kavuşamayınca ölüme götüren böyle büyük bir sevgiye saygım daha da çoğaldı. Onların yaşadıklarının acısını ta yüreğimin derinliklerinde duyumsadım. Gözlerimden irileşerek çıkan iki damla yaşın yanaklarıma aşağı dökülmesine engel olmadım.
KAYNAK KİŞİLER
Rahime Koç: Mustafa’nın hanımı. Ölüm tarihi: 26-04-1999
Mevlide Koç: Anamdır. Mustafa’nın amcası Çam Ali’nin gelinidir. Bu öykünün oluşumunda katkısı büyüktür. Onca yıl geçmiş unutmamış. Emine’nin ağıtını bütünüyle söyledi, kağıda yazmamı sağladı. Anam bu ağıtı İpek Gelin’le kaynanasından dinlemiş. Ölüm yılı 2017.
Celal Koç: Mustafa’nın kardeşi. Ölüm Yılı 10-12-2012’dir.
Fadime Sağlam-Koç: Rahime Gelin’in gelini.
Fadime Koç-Demir: Rahime Gelin’in kızı
Özkan Koç: Rahime Gelin’in torunu.
KİMİ SÖZCÜKLERİN ANLAMI
Norecan: Ne yapacaksın?
Kayılı: Sürekli odun atarak yanmakta olan.
Püryan: Yaralı, yanık
Ahu zar: yüksek sesle ağlama, dövünme
Bek: Pek
Soyka: 1. Ölünün üzerinden çıkan giysi 2. Olumsuz bir durum, nesne ve kavramları anlatmak üzere kullanılan bir söz (TDK)
Şaduman: Sevinçli, neşeli, memnun
Melül mahzun: Çok üzgün, sıkıntılı, ağlamaklı bir biçimde
Sayfat: Eski köy evlerinde tahtadan yapılan balkon.
Araştıran ve yazan: Yüksel Koç