İKİNCİ Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte 24 Temmuz 1908’de Türk basınından sansürün ilk kez kaldırılması nedeniyle yıllardır bu tarihte 'Basın Bayramı' adıyla kutlama yapılır. Kutlama dediysem, üst düzey yöneticiler, özellikle de siyasetçiler mesajlar yayınlar, gazeteleri ziyaret edip, mesajlar göndererek bu günü kutlamaktan öteye pek bir şey yapılmaz. Dünden bugüne değişen bir şey yok.

Haftanın ilk günü sabah büroya gelip, yerel gazetelere göz gezdirirken, hafta sonunda yapılan 'Basın Bayramını' kutlama amaçlı açıklamalarda, basının özgürlüğünden, tarafsızlığından dem vuranların, ya basına yönelik icraatlarından veya söylediklerinden haberdar olmadıklarını düşündüm.

Basının özgür olabilmesi için gelir kaynaklarının şaibesiz devamlılığı gereklidir. Son çıkartılan kararname ile kurumların gazetelere abone olmaları, reklam, tebrik mesajı yayınlatmaları, 'Tasarruf' amaçlı yasaklandı. Tek gelir kaynakları yok edilen Anadolu basını 'tedbir kararı' ile bir kez daha ateş topunun ortasına bırakıldı. 

Verilen mesajlarda altı çizilen 'basın özgürlüğü' kurallarına uyan, 'tarafsız' yayın yapan, ulusal ve yerel düzeyde kaç basın kuruluşu kaldı! 'Mahalle sakinleri çöplerin günlerce alınmadığını ileri sürdü' başlıklı haberden hangi partiye mensup belediye başkanı rahatsız olmadı! Halkın sorunlarını dile getirenler 'Düşman(!)' ilan edilmiyor mu? Tarafsızlık isteyen her siyasi oluşumun 'yandaşı' bile kabul etmeyip, kendi medyasını kurduğu dönem de ne bayramı!..