KÜÇÜK yaşta babamı kaybettiğim… için anam; “bu evin erkeği sensin” derdi bu yüzden kendimi hep büyük bir delikanlı… hissederdim.  
Köyümüzün Kerkeneze  bakan Köyün çıkışında evi bulunan Sami ağanın kızının düğününe heyecanla koşarak bende gittim.
Davulla-zurnacının önünde, 8-10 kişi, “ağırlama” dediğimiz halayı çekiyorlardı.
Bir köşede durup halayı seyrediyordum.
“Ben de büyüyünce halay çekeceğim, Köyün kızlarına hava atacağım'', diyerek düşüncelere dalıp gitmişim.
Karşı tarafımda bir amca beni eliyle çağırdı.
Babamın, başka Köyden arkadaşıymış.
Beni sevdi, cebinden çıkardığı paradan bana verdi.
“Dükkana git kendine bir şeyler al, ye.” dedi.
Köyde “bakkala” “dükkan” deriz.
Babamın arkadaşının elini öptüm, kenara geçip düğünü seyrediyorum.
Davulcu, davulun sesini kesti.
Evin damında, yemek  için yuvarlak olan yemek tahtaları, yere serilen çulların üzerine kondu.
Yemekler tahtaya dizildi. Düğün kahyası:
“Buyurun ağalar yemeğe.” diye seslendi.
Önce yaşlı erkekler yemeğini yedi.
Yemekten sonra Köyün İmamı dualar etti. “Amin” diyerek sofradan kalktılar.
Sofra temizlendi, yemekler bir kez daha hazırlandı. Düğün kahyası:
“Haydi gençler yemeğe.” dedi.
Ben de oturdum sofraya  daha sonra. Beni kaldırarak:
“Çocuklar daha sonra yiyecek.” dediler.
Kendi kendime, ''ben de delikanlıyım!..., ben de orada oturmalıyım'', diye düşündüm. ''Ben de yemek yemeyeceğim!'' Diyerek yani küserek oradan uzaklaştım.
Babamın arkadaşı para vermişti O parayı harcamak için Acer Eysan’nın dükkanına… geldim.
Dükkancı ve bir kaç arkadaşı oturuyorlardı:
“Amca;” “Buyur evlat!””Ben sarı leblebi, keçi boynuzu, birazda kırmızı halkalı şeker istiyorum.” dedim.
Küçük kesekağıdına koydu. ‘”Al” diyerek bana verdi.
Dışarıya giderken bakkal amca:
“Evlat gel buraya!” diyerek beni çağırdı. Geri döndüğümde bakkal amca:
“Senin saçların çok uzamış, gel onları keselim.” dedi.
Ben olmaz falan dediysem de fayda etmedi.
Acer eysan emmi… Arkadaşıyla birlikte beni sandalyeye oturttular.
Tıraş makinesini eline alıp, kafamın üst tarafından bir sıra kesti.
İkinci sırayı keserken, sanki makine saçlarımı yoluyordu. Çok acı çekiyordum. Acı çektiğimi anlamış olacaklar ki: “makineyi yağlayalım” diyerek gazyağına batırdı.
Makineyi yağlama işi bitince:
“Hadi bismillah.” diyerek tekrar başladı.
“Bismillah değil ya hatimde okusan, yok kesmiyor.” dedi. Bakkal amca bu işten sıkılmışlardı  olan bana oldu kafamdaki saç yarım yamalak kaldı.
Bu arada içeri aceleyle heyecanlı   bir çocuk girdi:
“Ankara”dan düğüncüler geldi.” dedi. Bakkal amca:
“evlat, saçlarını düğünden sonra keselim.” diyerek beni bırakıp gittiler.
Ben dışarıda şaşırıp kalmıştım.
Kafamdaki saçlar yarım-yamalaktı.
Düğüne de gidemiyordum.
''Benimle dalga geçerler'' diye. Eve geldim.
Annem bana gülüyordu:
“Kim yaptı bu saçlarını?” diyordu. Anneme:
“Bana bir şapka bul, düğüne gideceğim.“ dedim.
Annem bana bir şapka buldu, şapka büyük olduğu İçin kulaklarıma kadar iniyordu.Şapkayı kafama giyip düğüne gittim.
Düğüne geldim gelmesine ama büyüğünden küçüğüne kafamdaki şapka ile dalga geçiyorlardı.
Canım sıkılıyordu.
İnek yalamış gibi saçımla, yamalıklı pantolon ve yırtık lastik ayakkabıyla kızlara hava atamıyordum.
Düğün yerini terk edip, Köyümüzün batısında bulunan Ulutepe dediğimiz yere gittim.
Tepeden Köy daha güzel görünüyordu. Yere oturdum, serin serin rüzgar esiyordu.
Türkü söyleyip, olup bitenleri unutmaya çalışıyordum. Birazda olsa kendimi toparlamış, sakinleşmiştim.
 Kalkıp eve geldim…
***
Güneş  doğar  alcı  yolu  şenlenir.   
Çiçek  açar  her  tarafı  güllenir.   
Kuşlar  öter  böcekleri  dillenir.   
Sabahlar  güzeldi  benim  köyümde. 

Hacıkanın  odası  dolar  taşardı.   
Sohbeti  duyanlar  ona  koşardı.   
Bülbüller  öter  diller  coşardı.   
Sohbetler  güzeldi  benim  köyümde. 
***
Selam ve dua’larımla.