KÖYÜN  içinde  demir  ve  kaynak  işleriyle  uğraşan Demirci  İsmail  ve  Demirci  Kara’nın  oğlunun  da  yüzleri gülüyordu. Çünkü  çiğdem  toplamak  için  cem  ek…  yaptırmaya  gelen  çocuklar  ve  kırılan  pulluklarını  tamir yaptırmaya  gelen  müşteriler,  demircileri  ziyadesiyle memnun  ediyorlardı.
Çapa  yaptım  bahçesinde, bağında.   
Çiğdem  kazdım  tepesinde, dağında.   
Maya  oldum  yoğurdunda, yağında.   
Çok  şeyler  güzeldi  benim  köyümde.     
Sabahın  serinliği  yanakları  okşayarak   uyuyan  gözlere sürme  çekiyordu.
Harman  yerinden  köyün  içine doğru  süzülerek  gelen  bir  çift  atlı  araba  göründü.  Renk  cümbüşüyle  boyanarak süslenmiş  at  arabası  ve  atların  boynunda  takılı  nazar boncukları,  renkli  kumaş  parçalarla  bezenmiş  ve boyunlarında  da  takılı  zillerden  çıkan  seslerle  bir  senfoni oluşturarak  Demirci  İsmail’in  dükkanının  önüne süzülerek  geldiler.  At arabacısı,  elleriyle atların gemini geriye doğru çekip dudaklarını  da  titreterek  at  arabasını  durdurdu  ve  kıvrak bir  şekilde  arabadan  aşağıya  atlayarak:
- Selamünaleyküm usta, dedi.
İsmail Usta:
-Ve Aleykümselam...  diyerek, yılların  verdiği  bilgi  ve  tecrübesiyle  ustalığına,   kişiliğine yakışır  bir  şekilde  gelen  müşteriyle  ilgilendi. Kaynak  yapılacak  pulluk  demirlerini  arabadan  indirerek  at  ve  at  arabasını  atlarla  birlikte  kenara  çektiler. Yem torbalarını da  atların  boynuna  takmayı  ihmal  etmiyorlardı.
İsmail Usta oğlu Doğan’a seslenerek;
-Oğlum  Doğan,  çabuk  körüklü  kömür  ocağını  yak ocağı  alazlandır, dedi.
Doğan:
-Baş üstüne baba...diyerek ve kıvrak hareketlerle yapılması gerekenleri yapıyordu.
İsmail  Usta,  elindeki  spatula  ile  kaynak  yapacağı demirlerin  çamurlarını  temizliyor,  bir  taraftan  da  hafif  mırıldanarak;
-Kurban,  sizi  bilemedim  hangi  koydensin? dedi.
At  arabacısı,  söylenenleri  pür  dikkatle  dinleyerek,  aceleci ve  çekingen  bir  ses  tonuyla;
-Çavuş  koyünden  geldim,  dedi
Usta:
-Yaaa... Öyle mi?  Hoş  geldin,  sefalar  getirdin,  dedi ve  sorularına  devam  etti:
-Kimlerdensin kurban?
Misafir:
-Şeyyy!...ustaa!.. diyerek  sıkılgan  ve  çekingen  tavırlarla;
-Şey...  Babama  bizim  koyde  Deli  İsmail  derler,  ben  de onun  böyük  oğluyum, dedi.
İsmail Usta sıkılıp, ezilip büzülen müşterisine hafif.hafif gülücükler atarak;
-Niye sıkılıyorsun  Kurban, dedi.
-Atın  iyisine  doru  adamın  iyisine  de  deli  derlermiş,  diyerek  müşterisini o sıkılgan  tavırlarından  kurtarmaya çalışıyordu.
İsmail  Ustanın  oğlu  Doğan,  körük  ateşinin  ferini yükseltmeyle  uğraşıyor,  bir  taraftan da  başarılı  bir  çırak  olduğunu  kanıtlamaya  çalışıyordu.
Elinde  sopasıyla  ve  ayaklarıyla da  yerleri  çizercesine Kör Memmet  geldi:
-Selamünaleyküm, kolay  gelsin!...
İsmail  Usta  yüksek  sesle,  diğerleri  ise  hafif  mırıldanarak;
-Aleykümselam...  dediler.
Memmet’in  küçük  yaşta  yanlış  tedavi  sonucu  gözleri görmez  olur.  Bu  yüzden  olacak  ki,  her yere  ve  herkesin yanına  gitmezdi. Çünkü  onunla  dalga  geçip  eğleniyorlardı. Tek  arkadaşı  İsmail  Usta’nın oğlu Doğan ve tek  gittiği  yer ise cami ve İsmail  Usta’nın  demirci    dükkanıydı.  Orada yanan ocağın  körüğünü bir o yana,  bir bu yana çekiyor;   öğleyin gelen yemekle de karnını doyuruyordu. Ustasının verdiği parayla  da haçlık yaparak,  “Ben de  çalışabiliyor  ve ben de  bir  işe  yarıyorum...”  diye  düşünüyor,  mutluluğun  ve yaşamanın  tadını  çıkartıyordu.
Memmet,  ayaklarını  sürüyerek  körük  ocağının  arkasında  kalan  dar  ve  karanlık  bölüme  geçerek  elindeki değneğini  her  zamanki  yerine  koydu. Sırtındaki  hırkasını  da  paslı  çividen  tutunarak  asıp,  körüğün  saplarından elleriyle  sağlı - sollu  tutunarak,  bir  sağa   bir  sola  çevirip  kömür  ateşine  nefes  gönderiyordu.
Çavuş Köyü’nden gelen Deli İsmail’in  oğlu, yavaşça bir keklik  gibi  süzülerek  Memmed’in  çalışmasını  gizlice seyre  daldı. Memmet,  körükleri bir sağa, bir  sola çekiyor ve bir taraftan  da “Ya Hay, Ya  Hu...”  diyerek  kanatlanıp  adeta  gökyüzüne  doğru  bir  güvercin  gibi  süzülüp gidiyordu. Memmed’i  seyre  dalan  müşteri,  gördükleri ve  duyduklarından  çok  etkilenmişti. İsmail  Usta’nın  yanına  gelerek;
-Usta...  Senin  bu  Körükçü  Memmed’i  seyrettim.  O daracık ve  karanlık  yerde  çok  neşeli  ve  mutlu  gördüm  onu. Seyrederken  benim de  içimde  bir  huzur  ve  mutluluk  oluştu . Usta  be!...  Onu  seyrettikten  sonra  kendi  kendime  kızdım;  böyle  insanların…  yanına  varıp , onlarla  ilgilenip  arkadaşlık  kurmayı  hiç  düşünmemiştim.  Memmet  sanki  beni  büyüledi...  diyerek masumane  ses  tonuyla;
-Ne  kadar  yanlış yapıyormuşum  usta  be... deyip, İsmail  Usta’ya  ve  Rabbine nefsini  ihbarda  bulunuyordu .
İsmail  Usta  da o bizim  Memmed  diye övgüler  yağdırarak;
-Memmed’imiz   bir  tanedir...  O,  buranın  gülü  ve  hayrı  bereketidir,  diyerek  ona  olan  sevgilerini  yarıştırıyorlardı.
Selam ve dua’larımla.   Selam ve dua’larımla.