KORONAVİRÜS dünyayı kasıp kavuruyor, tüm acımasızlığıyla insan katliamını sürdürüyor. Hastaneler koronovirüse yakalanmış hastalarla dolu. Pek çok kişi yoğun bakımda yaşam savaşı veriyor. Aşının bu virüse karşı tek çare olduğunun kanıtlandığı bu dönemde ne yazık ki hâlâ aşı karşıtı pek çok kişi var. Bu durum ülkemiz için de geçerli.
Peki, nedir aşı karşıtlarının koronavirüs aşısına karşı çıkış gerekçeleri? Kişiden kişiye değişen gerekçelerin başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:
•Koronavirüsün varlığını 
reddediyorlar.
•Aşının etkisiz olduğunu 
düşünüyorlar.
•Yan etkilerden korkuyorlar.
•Aşıyla insanların DNA yapısının
 değiştirileceği, kişilere maymun ve
 domuz genleri enjekte edileceği
 kaygısını taşıyorlar.
•Aşıyla vücuda çip takılacağını ileri 
sürüyorlar.
•Aşıların aşırı metal içerdiği, 
bunun da vücutta mıknatıslanmaya
 neden olacağı tezini savunuyorlar.
•Aşının özellikle gençlerde kalp 
iltihaplanmasına neden olacağı 
anlayışındalar.
•Aşının kısırlık yaptığına 
inanıyorlar.
•Aşı olmanın günah olduğunu 
inancındalar.
•Yabancı ülkelerin aşılarına 
güvenmedikleri için Türk aşısını
 bekliyorlar.
•Bize bir şey olmaz, diyorlar.

Kuşkusuz koronavirüs aşısı karşıtlarının akla hayale gelmeyen daha pek çok gerekçesi var.
Bilim insanları, özellikle sağlıkçılar, aşı karşıtlarının gerekçelerinin gerçekleri yansıtmadığı konusunda düşünce birliği içindeler. Her fırsatta aşı karşıtlarını bundan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Sağlık Bakanlığı, sosyal medya araçlığıyla vatandaşları aşı olmaya çağırıyor. Sanatçılar, çeşitli ortamlarda paylaştıkları videolarla aşı karşıtlarını ikna etmeye çalışıyorlar. Gelin görün ki tüm bu çabalar gereken etkiyi yaratmıyor. Üstüne üstlük aşı karşıtları; aşıya zorlanmalarının haksızlık olduğunu, kendileri istemedikçe kimsenin vücutlarına dokunamayacağını vurguluyorlar.  
Şimdi olaya yansız bir gözle bakalım. Evet, kişiler kendileri istemedikçe kimse vücutlarına dokunamaz. Bu onların yasal hakkı. İyi, güzel; ama olayın bir de toplumsal boyutu var. Siz aşı olmuyorsunuz, ama hastalığa yakalanarak bunu sağlam kişilere bulaştırma olasılığınız var. Bu bir tür cana kast değil midir?
Ülke genelinde iki farklı görüş var aşı karşıtları hakkında: Bir kesim aşı karşıtlarından yana tavır koyup zorla aşılamaya karşı çıkarken, bir başka kesim ise aşının zorunlu duruma getirilmesini savunuyor. Ben işte bu ikinci kesimden yanayım.
Bir düşününüz, hastanelerde ön saflarda çalışan sağlık görevlileri arasında bile aşı olmayanlar var. Özel sektörde ve kamuda çalışan pek çok kişi de aşısız.  Bu ara okullar da açıldı. Aşısız öğretmenler, okul çalışanları kol geziyor ortada. Öğrencilerin çoğu da aşı olmamış durumda. Bu ortamda nasıl sağlıklı bir eğitim yapılabilir ki?.. Yalnız sağlıkçılar, işçiler, memurlar, öğretmenler, okul çalışanları, öğrenciler değil; toplumun tüm kesimleri aşılanmalı, aşı herkes için zorunlu olmalı. Yoksa bu beladan kurtulmanın olanağı yok belli ki.
Hükûmet; vatandaşı üzerim, incitirim kaygısıyla hareket etmeyi bırakıp aşıyı zorunlu kılmalıdır. Aşısızları aşılanmaya yöneltmek amacıyla toplu yaşanan bazı alanlarda PCR testi yapılmasını zorunlu kılmak, sorunun çözümü için yeterli değildir. Bu testlerin ücretsiz yapılması da caydırıcılığa engeldir.
Aşı karşıtları; koronavirüsün değişime uğrayıp daha bulaşıcı ve ölümcülleşen Delta türünün çocuk, genç yaşlı demeksizin herkesin başına bela olduğunu göz önüne alarak lütfen Sağlık Bakanlığının, bilimin ve bilim insanlarının sesine kulak veriniz. Anlamsız gerekçelerle ve komplo teorileriyle hareket etmeyiniz. Aşılı kişilerin aşısızlara oranla koronavirüse yakalanma riskinin çok düşük olduğunu, ayrıca yakalansalar bile ölüm riski olmadan hastalığı çok hafif geçirdiklerini unutmayınız. Sorumluluklarınızın bilincine varıp kendinizin, çoluk çocuğunuzun ve başkalarının yaşamını tehlikeye atmayınız. “Son pişmanlığın yararı olmadığını” aklınızdan çıkarmayınız. Bu anlamsız inadı bir an önce bırakıp aşı olunuz.