ÜMİT Özdağ,Stratejik Göç Mühendisliği” isimli kitabında; “Gemilerin ve uçakların değil, ancak güçsüz milletlerin ve zayıflayan devletlerin yok olduğu Bermuda Şeytan Üçgeni olan Anadolu’da egemenlik kurmak ve bu egemenliği sürdürmek kolay değildir. Türk milleti Anadolu’da egemenliğini tesis ettiği 1071 sonrasında sayısız tehlikeler atlatmıştır” diyor.

Bende yazılarımda Anadolu’nun stratejik ve jeopolitik özelliğinden ve bu coğrafya da ayakta kalabilmek için ekonomik, askeri, siyasi yönden güçlü olunması gerektiğinden bahsetmiştim.

Yine yazılarımda pek çok vatansever yazar gibi emperyalist devletlerin hiçbir zaman dostumuz olmadığını, Arap devletler ininde en az onlar kadar bizden uzak olduğunu, milli çıkarlarımız doğrultusunda adım atmadıkça bizi sever göründüklerini de yazmıştım.

İşte bahse konu olan dost görünümlü devletlerden biride ABD’dir.

Devletler mücadelesinde önemli bir kural vardır, “mücadele de başarılı olabilmek için karşınızdaki gücü çok iyi tanımalısınız”.  İyi tanımadaki kasıt, rakibin sadece bugününü değil, gidebildiğin kadarıyla düne gidip maddi ve manevi karakter yapılarını çıkararak, o devletin millilik karakterini bilerek mücadele stratejisi belirlemek gerekir.

Tarih tekerrür eder denilir. Aslında tekerrür eden tarih değil, tarihin tekerrür etmesine yol açan hataların tekerrür etmesidir. Öyleyse düşmanını iyi tanımak, onun hakkında fikir sahibi olarak tekerrürü önlemek lazımdır.

Amerikalılarla devletler olarak ilişkimizin başlama yüzyılı 18. Yüzyıldır. Amerikalı denizciler o zamanda Osmanlı eyaleti olan Afrika’da ki devletlerle ticaret yaparlardı. Bizim eyaletimiz olan Fas, Tunus, Cezayir, Libya (O zamanki adıyla Trablusgarp) ile ticari ilişkiler kurmuştu. Bu ilişki sırasında denizde korsanlar tarafından taciz ediliyor ve rehin alınıyorlardı.

Osmanlı Devleti tarafından bunlara korunacakları sözü verilmesine rağmen bu gerçekleşemedi. Osmanlının görevini yerine getirmemesini bahane edenler, direk eyaletlerimizle dostluk ve saldırmazlık anlaşması imzaladılar. Bu anlaşmayla Amerikalılar Afrika devletlerine vergi veriyordu. Bu 1814 yılına kadar sürdü ve bu tarihte Cezayir’e karşı Berberi savaşını başlattı. Savaşlar kısmen de olsa Amerika’nın lehine sonuçlandı. Bu sonuç üzerine Amerika’nın baskısı ile ABD-Türkiye arasında Seyr-i Sefer ve Ticaret Antlaşması 1830 yılında imzalandı. 

İşte bu tarihten sonra Amerika’nın Türk topraklarında olumsuz çalışmaları başladı. Protestanlığı yaymak için misyonerlik çalışması başlattıl. Osmanlı idaresi altında olan Ermeni, Arnavut, Makedon ve Bulgarlara destek verip onların başkaldırmasına yardımcı oldular.

Anadolu’da, Robert Koleji, Merzifon Amerikan koleji gibi okullar aracılığıyla iç karışıklıklar çıkarmaya çalıştılar.

Birinci Dünya Savaşında tahrikçilik yaptılar ama eyleme katılmadılar, desteklediler. Örneğin Amerika Başkanı WilsonOsmanlı ülkesinde Türklerin yaşadığı yerler de Türkler egemen olmalı, Türk olmayan unsurların bulunduğu yerler özerk olmalı” fikrini ortaya atarak parçalanmamıza zemin hazırladı.

Son CAATSA yaptırımları ile de en aleni noktaya geldi.

Değerli dostlar Rakiplerimizden tanıyıp, kendimizi hazır hale getirip takip edeceğimiz yol belirlenmeli.

Başka bir çıkar yolu yoktur…