1979 yılında İran’da İslam devrimi oldu. Bu tarihten sonra batı dünyası ile İran arasında birçok siyasi ve ekonomik kriz yaşandı. Bunların hepsinde İran’a karşı adına ambargo denilen ekonomik kısıtlamalar veya yaptırımlar uygulandı. 
Ahmedinejad, İran Cumhurbaşkanı olduktan sonra ülkede nükleer araştırma faaliyetlerine önem verildi. Batılı ülkeler  bu durumu nükleer silah geliştirme faaliyetleri olarak değerlendirdi ve kendileri için açık bir tehdit saydı. 2006 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ile İran’a yine  ambargo uygulanmasına karar verildi. Uluslararası ticaret yapmakta ve başta doğalgaz olmak üzere ihracat yapmakta zorlanan İran, ambargoyu delmek için kişiler üzerinden yürütülen ticaret görüntüsüyle ekonomisini canlı tutmayı denedi.  
Türk kamuoyu Reza ZARRAB yada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığındaki adıyla Rıza SARRAF ismini bu süreçte öğrendi. 1983 doğumlu olan ve İran, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlıkları bulunan Reza ZARRAB , sahibi bulunduğu holdingi ve çok sayıdaki şirketi ile altın ticareti yaptı. Yaptığı ticaretin hacmi, milyar dolarlarla ifade edildi. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin İran’a uygulanan ambargonun delinmesindeki rolü, uluslararası hukuka uygun hareket edip etmemesi ya da komşu bir ülkeyle varlığı tam olarak bilinmeyen nükleer tehdit iddiası nedeniyle Türkiye’nin milyar dolarlarca kayba uğramasının önlenmesi  ve ekonomik çıkarlarımızın korunmasının tercihi,  başlı başına bir tartışma konusudur. Bu konuya girmeyeceğim. Zaten  Türk kamu oyu da bu konuyla değil Reza ZARRAB üzerinden yürütülen ticaret te Türk siyasilerin durumu ile ilgilendi. 17/25 Aralık soruşturmalarıyla hükümetin dört bakanının Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarının korunmasının ötesinde özel çıkarlara bulaştığı iddia edildi. 
Türkiye’de bunlar yaşanırken İran’da Reza ZARRAB’ın patronu olduğu söylenen Babek ZENCANİ ile ilgili gelişmeler yaşandı. İran’ın ambargo altında olması nedeniyle bu kişi üzerinden yürütülen devlet ticaretinin ortaya çıkmasıyla ABD,   ZENCANİ’nin yurtdışı hesaplarına el koydu. İran Devleti’ de  de bir kısım parasını vermediğini  iddia ederek  yapılan yargılama da ZENCANİ hakkında idam kararı verdi. 
Bu olaylar yaşandıktan sonra 21. Mart günü Reza ZARRAB, ailesi ve yardımcıları ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde Miami ‘ye tatile gitti. ABD’ye ayak basar basmaz da gözaltına alındı. 
Bu gelişmeyle birlikte sorularda aklıma takılmaya başladı;
-ABD’nin uyguladığı ambargoyu delen bir kişinin bu rolünü bile bile A.B.D.’ye gitmesi mümkün mü?
-Çıkarlarının peşini dünyanın her yerinde takip eden A.B.D.’nin,  milyarlarca dolar altın ticareti ile ABD politikalarını ihlal eden bir kişinin peşinde olmaması olanaklı mı?
-En sıradan insanın akıl edeceği bir durumu Reza ZARRAB’ın gözetmeyip tatile Miami’ye gitmesi ne kadar inandırıcı?
-A.B.D. ve onun istihbarat örgütleri  ZARRAB ile Türkiye ‘de irtibat kurdu mu?
-Kişilik olarak anlaşmaya yatkın olan ZARRAB, A.B.D.  ile içeriğini şimdilik bilmediğimiz bir anlaşmaya mı vardı?
-Tüm bunlar doğru ise bizim istihbarat kuruluşumuz M.İ.T.’in bundan haberi var mı, ZARRAB’ı kontrolünde tutamadı mı?
-M.İ.T.’te ülkemiz adına bu anlaşmaya dahil oldu mu?
-Yoksa bizim istihbaratımız atlatılıp, ZARRAB, tatil görüntüsü altında açık açık başka bir ülkenin kontrolüne mi geçti?
-ZARRAB A.B.D.’de konuşturuldu mu, kayda alındı mı, neler anlattı, neler anlatacak?
-ZARRAB’ın anlatacakları üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne, yöneticilerimize, siyasilerimize yönelik tehdit ve şantaj tehlikesi var mı?
-Bu ihtimal, ülkemizin iç siyasetini ve dış siyasetini etkileyebilecek türden mi?
-Daha da önemlisi güvenlik siyasetimizi, özellikle Irak ve Suriye politikalarımız  ile göçmen politikamızı etkiyebilir mi?
-Hükümetimizin yumuşak karnı hale getirilen 17/25 Aralık soruşturmasının canlandırılması baskısı var mı?
-Bu olaylar, Cumhurbaşkanımızın A.B.D ziyaretinin ve OBAMA ile yapılan görüşmenin neresinde?
Cevaplar için bir süre beklememiz gerekecek.