BU çalışmaya başlarken Kilden Kitaplar’daki mektuplardan başlayarak, Tercüme Dergisi’nin mektup özel sayılarını da harmanladım. Ne zor, ne çok sorumluluk isteyen bir şeymiş. Bir sanatçının mektubu (epistola) hakkında yazı kaleme almak. İşte Abbas Sayar’ın İstanbul’dan, bir Yozgat Efendisi H. Mehmet Özsümer’in vefatı (1966) üzerine, oğulları Kemal ve Ahmet beylere gönderdiği mektup.
Şubat 1968 tarihinde notlu mektupta Abbas Sayar şöyle diyor;
Sevgili Kemal ve Ahmet, Candan dostum, kardeşim, arkadaşım, vefakâr dost, iyi insan babanız Hacı Mehmet Özsümer’in ebediyete intikalini yüreğim cayır cayır yanarak duymuş bulunuyorum.
Benim de sizler gibi elemim sonsuzdur. Hacı’mın ölümü ile hayatta bir renk daha kaybettiğimi acı acı duyuyorum içimde.
O, ivasızlığı, dost arkadaş yapısı, vefakarlığı, duygululuğu içinde müstesna bir insandı.
1951 yılında İstanbul’a gelişlerinden birinde; “Hacım” dedim.
Şimdi bir yufka ekmek bir de çanak peyniri olsa, bir dürüm yapsam ne kadar mutlu olurum. “
Bir iki gün sonra döndü Yozgat’a. Aradan bir iki hafta geçmeden bir Yozgat’lı geldi matbaama.
-Kayserili Hacı Efendinin çok selamı var. Gözlerinden öptü ve size şu paketi gönderdi. 
Teşekkür ettim paketi açtım. O pakette dürülmüş yeni sulanmış gibi sekiz on yufka ekmek, bir bölük çanak peyniri.
Bu duyguda davranışta çok az dost kaldı aramızda…
Tanrı, O yattıkça size, çocuklarınıza, yakınlarınıza ömür versin. Rahmetinden elbette Hacı’mın hissesi olacaktır. Başsağlığı dileğiyle gözlerinizden öperim.
Abbas SAYAR

Hacı Mehmet Özsümer, bu mektubu yıllarca hırz-ı can eden aziz ve değerli kardeşim, dostum torun Mehmet Özsümer’in dedesidir. Sayar’ın bu değerli dostu, Yozgat Efendisi o günlerin Yozgat’ında papyon kravatlı, fötr şapkalı kıyafetiyle tanınan, bilinen sayılan, sevilen bir insan. Yozgat’taki şehir kulübüne bu kıyafetle gider, Vehbi Koç’la o yılların Galatasaray Lisesi müdürüyle dostluğu vardır. Torununu bu lisede okutmak ister.
Mektubun biçim, biçem ve içeriği Nail Abbas Sayar’ın kişiliğiyle birebir örtüşmektedir. Bu bezlegu (hoş sohbet) nekre ve bekri, kadirşinas şairin eserlerinin baş paresi belki de oğlu Ahmet Güner Sayar’dır. Ahmet Güner Sayar sanat ve kültürümüze hizmet eden güzel ve iyi insanlarımız hakkında yazdığı “nekroloji”’lerle, iyi insanları tanımanın iyi insan olmanın başlangıcı olduğunu eserleriyle göstermiştir.
Yozgat’ta Abbas Sayar hakkında yaptığımız bir programda, biraz haddimi aşarak şöyle bir soru sormuştum;
-“Merhum babanız bohem kelimesinin çağdaş anlamına uygun yaşayan bir insan, bir şair. Siz ise çok daha farklı bir yol seçtiniz. Niçin?
-“Kader hocam. Evet babam bohem yaşardı, eve geç gelir, gelmez, nekre ve bekri insanlarla düşer kalkardı. Ama bize; “oğlum beni boş verin ananıza saygı gösterin” derdi.
***
Son Söz;
N. Abbas Sayar’ın tercih ettiği yaşam tarzı, şair yaradılışına uygun ve bu hayat anlayışı Ziya PAŞA’nın (1825-1880) aşağıdaki gazelinde gizlidir.
“Rızkına kâni olan gerdune 
minnet eylemez
Alemin sultanıdır muhtaç-ı 
sultan olmayan

***
Kaynaklar                                                      ;

1- BARTHOLT W.; “İslam Medeniyeti Tarihi”, (Çeviren; Fuat Köprülü) , İstanbul, 1984
2- BOYDAŞ Nihat; “Türkçe Bilmeyen Cennete Giremez”, 2. Baskı, Berikan Yayıncılık, Ankara, 2017
3- ELLIOT T. S.; “Edebiyat Üzerine Düşünceler”, (Çeviren S. Kantarcıoğlu) Ankara, 1990
4- KIYAT Numan; “Edebi Abideler”, Ankara, 1950
5- KÖPRÜLÜ Fuat; “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”, Dip Yayınları, 1976
6- NEFESZADE İbrahim; “Gulzarı Savap”, İstanbul, 1939
7- SAYAR Ahmet Güner; “Osmanlı’dan Cumhuriyete Portre Denemeleri”, İstanbul, 2014
8- TANPINAR A. Hamdi; “Yaşadığım Gibi”, Dergâh Yayınları, İstanbul-2013
9- TUNALI İsmail; “Sanat Ontolojisi”, 1971
10- ÜNAL Mehmet, “Edebiyat Sanatı”, Ankara, 2015
***
Not; Bu çalışma konusunda yardımlarını esirgemeyen Dr. Ali Şakir ERGİN, Burhanettin KAPUSUZOĞLU, Mehmet ÖZSÜMER beylere teşekkür ederim.